• E-ticaret sitesi olan şirketlerin, bu ticareti yapabilmeleri için sitelerine sanal POS sistemleri entegre etmeleri zorunludur. Çünkü internetten alışveriş yapacak tüketici kitlesi kredi kartı ile ödeme yapabilecektir. Bunun için de her e-ticaret firmasının anlaştığı bir banka ile çalışması ve sanal POS kullanımı temel bir ihtiyaçtır. Birkaç tıkla ödeme ve taksit imkanları sunabilen POS sistemi sayesinde tüketiciye doğrudan talep ettiği mal ve hizmetin sunumu mümkün olmaktadır. Bankalar ve Sanal POS sağlayan firmalar, sitede SSL güvenlik sertifikası gibi zaruri teknik unsurların yanı sıra, bir kısım sözleşmenin hazırlanmış olmasını ve bunların ürün satın alacak tüketiciye sunulmasını zorunlu kılmıştır. Bunlar, mesafeli satış sözleşmesi, kullanıcı sözleşmesi, gizlilik sözleşmesi ile iptal ve iade koşullarıdır.

    1-) MESAFELİ SATIŞ SÖZLEŞMESİ

    6502 sayılı Tüketici Kanunu, mesafeli satış sözleşmesini "satıcı veya sağlayıcı ile tüketicinin eş zamanlı fiziksel varlığı olmaksızın, mal veya hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu ana kadar ve kurulduğu an da dahil olmak üzere uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmeler" şeklinde tanımlamıştır.

    Mesafeli Satış Sözleşmelerinin, 27 Kasım 2014 tarihli 29188 sayılı Resmi Gazete’de neşredilen Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca düzenlenmiş olan Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği’ne uygun şekilde hazırlanması gerekmektedir.

    Firmaların, mesafeli sözleşme kurulmadan önce tüketicinin sözleşmenin niteliği ve unsurları ile ödeme yükümlülüğü altına gireceği konusunda bilgilendirmesi yükümlülüğü mevcuttur.

    Yasal düzenlemeler gereğince, hazırlanacak sözleşmelerde tüketiciye sözleşme konusu malın tesliminden itibaren 14 gün içinde herhangi bir sebep göstermeden cayma veya geri alma beyanın kullanarak sözleşmeyi sona erdirme hakkının tanınması gerekmektedir.

    Hazırlanacak sözleşmelerde yasal mevzuatın zorunlu kıldığı unsurların yer alması son derece önemlidir.

    2-) KULLANICI SÖZLEŞMESİ

    Kullanıcı sözleşmeleri, e-ticaret sitesine üye olan online kullanıcılara, ana hatlarıyla e-ticaret sitesi ile ilgili bilgilerin verildiği, kullanıcıların e-ticaret sitesine üye olarak aldığı sorumlulukları, üyeliğin ücretli olup olmadığı, müşteriye sunulan hakların neler olduğu şeklindeki genel bilgilendirmelerin yer aldığı sözleşmelerdir.

    3-) GİZLİLİK SÖZLEŞMESİ

    Giizlilik sözleşmesinde, tüketicilerin üyelikleri veya e-ticaret sitesi üzerindeki çeşitli form ve anketlerin doldurulması suretiyle üyelerin kendileriyle ilgili (isim-soy isim, firma bilgileri, telefon, adres veya e-posta adresleri gibi) bir takım kişisel bilgilerin firma tarafından işin doğası gereği toplandığını, bunların üçüncü kişilerle paylaşılmayacağını, yasal mevzuatın uygun gördüğü şekilde korunacağı yönündeki taahhütleri içermekte ve güvenlik politikası hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir.

    4-) İPTAL VE İADE KOŞULLARI

    İptal ve iade koşullarında, alınan her ürünün garanti altında olduğunun bildirilmesi zorunludur. Alınan ürünün ambalajını açmadan, tahrip etmeden, bozmadan, ürünü kullanmadan iade koşulu gibi bilgilerin yer alması gerekmektedir.

    Tüm bu sözleşmelerin, sanal POS entegrasyonu için başvuracak olan e-ticaret sitelerinde bulunması zorunludur. Sözleşme içeriklerinin yasal mevzuat gereğince bulunması zaruri olan tüm unsurları içerecek şekilde hazırlanması gerekmektedir. Bununla birlikte, hazırlanacak sözleşmelerde mevzuatın izin verdiği sınırlar içinde firma lehine ve firmayı da azami olarak koruyacak şekilde tanziminde hukuki yarar bulunmaktadır.

     

  • İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 2018/2509 E. 2018/1715 K. sayılı 27.12.2018 tarihli ilamı, ihya davaları alanında az ve sınırlı emsal bulunduğundan, içerdiği değerlendirmeler bakımından önem taşımaktadır.

    Yerel Mahkeme nezdinde açılan davada, davacı tarafça ihyası talep olunan limited şirketin tasfiye sonu genel kurul kararı ile tasfiye olduğu, bu hususun Sicilde tescil edildiğini, ancak firma aleyhine derdest maddi tazminat davası bulunduğunu, bu mahkemece ara karar ile ihya davası açmak üzere kendilerine yetki verildiğini beyanla davasını ikame etmiştir. Davalı Ticaret Sicili vekili ise, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu m.34 ve Ticaret Sicil Tüzüğü m.28 hükümleri çerçevesinde işlem yapıldığını beyanla, "..Sicil memuru tescil için aranılan kanuni şartların mevcut olup olmadığını tetkikle mükelleftir. Hükmi şahısların tescilinde, bilhassa şirket mukavelesinin, emredici hükümlere aykırı olup olmadığı ve kanunun mecburi kıldığı esasları ihtiva edip etmediği araştırılır. Tescil edilecek hususların hakikate uygun olması, üçüncü şahıslarda yanlış bir fikir yaratacak mahiyette bulunmaması ve âmme intizamına aykırı olmaması da şarttır." denilmek suretiyle; Türk Ticaret Kanunu m.34'te ifade edildiği, tasfiye memurunun iddia edilen eksik işlemlerini,Sicil Müdürlüğünün tespitinin mümkün olmadığını, tasfiye prosedürünün eksik bırakılmasının tasfiye memurun sorumluluğunu gerektirdiğini,açılan davanın Ticaret Sicil Müdürlüğü yönünden reddine karar verilmesini talep etmiş olduğu görülmektedir.

    Davalı tasfiye memuru ise, ihyası istenen şirketin davacı şirkete muaccel borcu bulunmadığını, davacı şirketin ihyası istenen şirket aleyhine tazminat davası açtığı,davacı şirketin ihyası istenen şirket aleyhine cari hesaptan kaynaklanan bir davanın söz konusu olmadığını, dolayısıyla davacının ihyası istenen şirket nezdinde kesinleşmiş bir alacağı bulunmadığından davacının işbu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığını, ihyası istenen şirketin tasfiye işlemlerinin usulüne uygun bir şekilde yapılarak şirketin ticaret sicilinden terkin edildiğini,ayrıca şirketin ihyasına karar verilecek ise yalnızca ihya sebebine ilişkin işlemlerin yapılabilmesi için ehliyet verilmesi gerektiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

    İlk Derece Mahkemesi ise, şirketin tasfiye işlemleri tam olarak sona ermediği için şirketin tüzel kişiliğinin tasfiye halinde yeniden ihyasına karar vermek gerektiği gerekçesiyle; davanın kabulüne ve ilgili limted şirketin sicil kaydının yeniden ihyasına, şirkete tasfiye memuru atanmasına, TTK'nun 547. Maddesi hükmü uyarınca kararın tescil ve ilanına karar verilmiştir. Karar davalı tasfiye memurunca, mahkemenin ihyasına karar verdiği şirketin tek tek hangi işlemleri yapabileceğini hüküm altına almadan karar tesis ettiği, oysa ki yerel mahkemenin ihya sebebine ilişkin işlemlerin yapılabilmesi için şirkete ehliyet vermesi gerektiği, ihyasına karar verilen şirketin, davacı şirkete muaccel bir borcu bulunmadığı, davacı şirketin, ihyasına karar verilen şirket aleyhine tazminat davası ikame ettiği, cari hesaptan kaynaklanan bir davasının söz konusu olmadığı, davacıya borcunun da bulunmadığı gerekçeleriyle istinaf başvurusunda bulunmuştur.

    İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin gerekçesinde, Türk Ticaret Kanunu’nun 547 maddesinde tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurlarının, yönetim kurulu üyelerinin, pay sahibi veya alacaklıların, şirket merkezinin bulunduğu yerde ki asliye ticaret mahkemesinden bu ek işlemler tamamlanıncaya kadar şirketin yeniden tescilini isteyebilecekleri, mahkemenin istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse ek tasfiye için yeniden tesciline ve bu işlemleri yapmaları için tasfiye memuru atayacağı düzenlenmiş olduğuna atıfla, dosya arasına celbedilen ticaret sicil kaydının incelenmesinde şirketin tasfiyenin tamamlanarak sicilden terkin edildiği anlaşılmakta ise de; davacı tarafından tasfiye sürecinden evvel şirket aleyhinde maddi-manevi tazminat davası açıldığı ve davanın derdest olduğu, işbu davanın sonucu beklendiği için ihya talebinde hukuki yarar bulunduğu belirtilerek, tüm dosya kapsamından; Türk Ticaret Kanunu’nun 547. maddesi gereğince tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu, cari hesaptan kaynaklanan bir dava söz konusu olmadığından hukuki yarar olmadığı savunmasının dinlenebilir olmadığı, tasfiye sonunun kapatılmasından evvel mevcut dava nedeniyle ihya istemekte hukuki yararı bulunduğu,tüzel kişiliğin sona erdiğinin kabul edilemeyeceği esasen davalı tasfiye memuru vekilinin ihyaya ilişkin istinaf sebebleri yerinde değil ise de ek tasfiyenin derdest dava ile sınırlı olarak yapılması gerektiğine ilişkin ileri sürülen sebeb yerinde görüldüğünden hükmün kaldırılarak , ihya işlemlerinin derdest dosya ile sınırlı olacak şekilde karar verilmesi gerekirken mahkemece bu hususta karar verilmediği anlaşılmakla davalı tasfiye memuru vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne karar verilmiştir.

    İşbu istinaf ilamındaki en incelikli nokta, ihya için gerekçe gösterilen tazminat davasının şirket tasfiyesinden önce ikame edilmiş olmasıdır.

    Şayet tazminat davası şirketin tasfiyesinin tamamlanmış olmasından sonra ikame edilseydi, ihya talebinin kabulü mümkün olmayacaktı.

    İstinaf ilamındaki diğer önemli husus ise, sadece ilgili tazminat davası ile sınırlı olacak şekilde bir ihya kararı verilmiş olmasıdır. Yani şirketin genel bir ihyası değil, sadece bu dava ile ilgili olarak sınırlı şekilde ihyası söz konusu olacaktır.
  • Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde alınan tedbirlerden birisi de, iflas erteleme ile ilgili olarak yapılan düzenleme olduğu görülmektedir.Bu düzenlemenin yasal temelini Resmi Gazete’nin 31.07.2016 tarih ve 29787 sayılı nüshasında neşrolunan 669 sayılı “Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” teşkil etmektedir. 


    Kararnamenin, "İflas erteleme" kenar başlıklı  m.4 hükmü şu şekildedir:

    "Olağanüstü halin devamı süresince, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 179uncu maddesi uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatifler tarafından iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamaz; bu yönde yapılan talepler mahkemelerce reddedilir."

    Bu hükümle, terör örgütü ile rabıtalı olabilecek sermaye şirketleri ve kooperatiflerin iflasın ertelenmesi hükümlerinden ve bu kapsamdaki hukuki korumadan yararlanmalarının Olağanüstü Hal dönemi sürecinde önüne geçilmesi amaçlandığı anlaşılmaktadır.

    Dolayısıyla, Olağanüstü Hal ilanından sonra Mahkemelere yapılan iflasın ertelenmesi başvurularının, işbu kararname uyarınca reddi gerekmektedir.

    Süre bakımından yapılacak değerlendirmede, kararname hükmünün olağanüstü halin devamı süresince, yani  21.07.2016 tarihinden itibaren doksan gün boyunca uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır.

    Bu bağlamda, anılan tedbirin, olağanüstü halin ilan edildiği 21.07.2016 tarihinden, 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği 31.07.2016 tarihleri arasında da uygulanacağı neticesine varılabilir.

    Dolayısıyla, uygulamada Olağanüstü Hal sonrasında Mahkemelere yapılacak iflas erteleme talepleri doğrudan reddedilecektir. Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamelerine karşı yargı yolları kapalı olacağı için başvuruda bulunan firmaların kısa vadede sonuç almaları mümkün görünmemektedir. Ancak başvuruda bulunan firmaların iç hukuk yollarının tüketilmesi akabinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri’ne başvuruda bulunma hakları mevcut olduğu gibi, uğranılan zararların bu yolla tazmini maddi vakıanın değerlendirilmesi akabinde verilecek kararlar ile belirlenecektir.

    Kararname hükmü sürmekte olan davalara ne şekilde etki edecektir? Olağanüstü halin ilanından önce yapılan iflasın ertelenmesi talepleri hakkında, tedbir kararı verilip verilmediğine bakılmaksızın, olağanüstü hal süresince nihai kararın verilemeyeceği anlaşılmaktadır. Keza,  Olağanüstü Hal ilanından önce iflasın ertelenmesi talebinde bulunulmuş ve henüz tedbir kararı verilmemiş ise, olağanüstü hal süresince tedbir kararı verilemeyecektir. Haliyle, Olağanüstü Hal süreci uzatıldıkça davaların da sürüncemede kalacağı son derece sarih  bir husustur.


    Bu uygulamanın ne gibi neticeleri olacaktır?

    Her ne kadar uygulamada iflas erteleme düzenlemesinin kötüye kullanıldığı örneklere sıkça rastlanmaktaysa da, birçok büyük sermaye şirketinin bu düzenlemeler ile iflasın eşiğinden döndüğü bilinmektedir. Ekonomimiz, bilhassa büyük sermaye şirketlerin iflasından gerek kısa vadede ve gerekse uzun  vadede dolaylı olarak etkilenmektedir.

    Mevcut düzenleme, tabiri caizse kurunun yanında yaşın da yanmasına sebep olacak nitelikte midir? Belirtmemiz gerekir ki, terör ile bağlantılı olduğu kesin delillerle tespit edilen firmalara ve bu tür firmaların yöneticilerine karşı en ağır tedbirlerin uygulanması gereklidir. Ancak, hiçbir şekilde terör gibi faaliyete bulaşmamış, uzun yıllar vergilerini düzenli ödemiş olan firmaların iktisadi olarak sarsılması döneminde iflaslarına karar verilmesi ve iflas erteleme düzenlemesi ile iyileştirme yoluna gidilmemesi, birçok sorun doğuracak niteliktedir. Ekonomide bu tür firma iflaslarının zincirleme etkileri de olduğu aşikardır.

    Bu nedenle, iflas erteleme ile ilgili olarak daha spesifik bir düzenleme yapılması, terörle rabıtalı olan firmalara bu hakkın hiçbir şekilde tanınmaması, ancak terör ile uzaktan yakından ilgisi olmayan firmaların İcra İflas Kanunu’ndaki iflas erteleme hükümlerinden şartları oluştuğu takdirde yararlanmaya devam etmesi şeklinde bir düzenlemeye gidilmesi uygulama sorunlarını çözebilecektir.

  • Türk Ticaret Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca kurulmuş bir şirketin tasfiyesi, faaliyete son verme ve şirketin her türlü hesaplarının kapanması neticesini doğuran bir süreçtir. Şirketin fesih veya infisah edilme halinin vukuu ile başlayan tasfiye süreci, tasfiye işlemlerinin tamamlanması akabinde şirket kaydının ticaret sicil kayıtlarından silinmesi ile nihayete erer. Bu sürecin tamamlanması ile firma tüzel kişiliği de ortadan kalkar.

    Ancak bir firmanın ticaret sicil kayıtlarından terkin edilmesinden sonraki tarihte de bir borcu ortaya çıkabilir. Keza şirkete ait bir hakkın mevcudiyeti de terkinden sonra öğrenilebilir. Bu gibi durumların tezahürü halinde, şirketin tasfiyeden önceki merkezinin bulunduğu mahallin Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’nde şirketin ihyası davası açılması gerekmektedir. İhya süreci, bir anlamda şirketin geçici olarak canlandırılması anlamına gelecektir.

    İhya davasını kimler açabilirler? Bu davayı açmaya yetkili kimseler, şirket tasfiye memuru, şirketin tasfiyeden önceki son yönetim kurulu üyeleri, şirket ortakları ile şirketin alacaklılarıdır.

    Şirket alacaklılarının ihya davası açma yetkisi hakkında Yargıtay’ın yaklaşımı şu şekildedir:

    “Davacı,şirketin tasfiye ve terkinden önce doğan bir alacağın hüküm altına alınmasını istemiştir.Şirketin, ticaret sicilinden silinmesi işlemi kurucu değil, açıklayıcı nitelik taşır.Davacıya, tasfiye işlemleri tam olarak sona ermediği için, şirketin tüzel kişiliğinin yeniden ihyası haklarında tasfiye memuru ile ticaret sicili memurluğuna husumet tevcihi suretiyle dava açması imkânının tanınması, dava açıldığı taktirde bu davanın sonucunun beklenmesi gerekir” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2001/10852 E 2001/10921 K. sayılı 25.6.2001 tarihli ilamı).

    Terkinden önce açılmış bir icra takibinin mevcudiyeti de alacaklıya ihya davası açma hakkı vermektedir. Şöyle ki;

    “Somut olayda; ihyası istenen Anonim Şirketin ticaret sicilinden terkin edilmesinin ilan edildiği tarihinden önce şirket aleyhine başlatılmış bir icra takibi mevcut olduğuna göre, şirketin sorumlu tutulmasını gerektirebilecek bu durum nedeniyle ticaret sicilindeki terkin kaydının kaldırılması isteminde bulunulabilir. Buna göre, davacı tarafın alacaklı olduğunu iddia ettiği ticaret sicilinden terkin edilmiş Anonim şirketin yeniden ihyasını istemesinde hukuki yararı mevcut olup, bu davayı açma hakkının bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Tasfiye halinde bulunan bir şirketten alacaklı bulunan kişilerin yapılan ilanlara rağmen alacaklarını yazdırmamalarının alacağın düşmesini gerektirmeyeceği, keza mahkemenin davayı ret gerekçesinin aksine, bu aşamada iddia edilen alacağın gerçekte var olup olmadığının işbu davada değerlendirmeye tabi tutulamayacak olmasına ve ayrıca şirketin ihyasının istenebilmesi için tasfiye sürecinde bir usulsüz bulunup bulunmadığının ispatının da gerekmemesi nedeniyle, mahkemece taraf delilleri toplanarak sonucuna göre bir değerlendirme yapılması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2008/7980 E. 2009/12584 K. sayılı 7.12.2009 tarihli ilamı).

    Aynı şekilde işçilik alacağı temelinde de ihya davası açılması mümkündür:

    “Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; davalılardan Limited Şirketin işçisi sigortalı Müren Yılmaz´a yapılan yardımların tahsiline ait davanın tasfiye sebebiyle davalıya husumet yöneltilemeyeceğinden reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Şöyle ki; tüzel kişiliği olan davalı Limited Şirketin tasfiye edildiği ve ticaret sicilindeki kaydının terkin edildiği görülmektedir. Tüzel kişilik ticaret sicilindeki kaydının terkini ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona erdiğinin hukuk açısından kabul edilebilmesi için tasfiye işleminin eksiksiz tamamlanmış olması gerekir. Eğer tasfiye işlemleri gerçek olarak tamamlanmamış ve tasfiyede gereken hususlar eksik bırakılmışsa tüzel kişilik ticaret sicilinden terkin edilse bile şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinden söz edilemez. O itibarla davacı Kurum vekiline uygun süre verilerek tasfiye işlemleri ve ortaklarla olan ilişkilerin tam olarak sona ermediği için Limited Şirketin tüzel kişiliğinin yeniden ihyası hakkında tasfiye kurulu ile ticaret siciline husumet tevcihi suretiyle dava açmasının sağlanması ve dava açıldığı taktirde bu davanın sonucunun beklenmesi tüzel kişiliğin yeniden ihyası halinde bu tüzel kişinin kusuru ile belirlenecek gerçek zarar miktarıyla sorumluluğuna gidilerek karar verilmesi gerekir. Belirtilen maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek noksan tahkikat ve inceleme ile hüküm kurulması bozmayı gerektirir”(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2004/12512 E. 2005/1543 K. sayılı 21.02.2005 tarihli ilamı).

    Bununla birlikte, şirkete açılmış bir dava sürerken şirket tasfiye edilmişse, Mahkeme bu durumda davacıya ihya davası açması için de süre vermek zorundadır. Bu hususa dair bir Yargıtay içtihatları şu şekildedir:

    “Davadan sonra şirket tüzel kişiliği sicilden terkin edilmiş olup, yargılama boyunca şirketin tüzel kişiliğinin devamı zorunludur. Mahkeme anılan şirketin ihyası için davacıya, dava açmak üzere süre vermeli, dava açıldıktan sonra bunun sonucu beklenmelidir. Şirketin ihyasından sonra, davaya dahil edilmesi gerekir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2003/8626 E. 2004/3655 K. sayılı 6.4. 2004 tarihli ilamı).

    “Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, şirket tüzel kişiliğinin ticaret sicilinden terkin ile sona ereceği, tüzel kişiliğin sona ermesi için de tasfiye işlemlerinin eksiksiz tamamlanması gerektiği, şayet, tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmış ise, tüzel kişiliğin ticaret sicilinden silinse bile, şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulünün olanaksız olduğu, bu durumda şirketin tüzel kişiliğinin ihyası için dava açılabileceği, somut olayda davacı ile ilgili şirket arasında görülmekte olan davanın 08/07/2009 tarihinde açıldığı, buna rağmen şirketin tasfiye işlemleri yapılarak 19/12/2014 tarihinde terkin edildiğinden davacıya ihya davası açmak üzere yetki ve süre verildiği, şirketin tasfiye işlemlerinin gerektiği gibi tamamlanmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile,... A. Ş.'nin... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2015/406 Esas sayılı dosyasıyla sınırlı olmak üzere ek tasfiye için yeniden tesciline, son tasfiye memuru...'ın tasfiye memuru olarak atanmasına, kararın tescil ve ilanına karar verilmiştir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/11452 E. 2016/8413 K. sayılı 25.10.2016 tarihli ilamı).

    “Dava, davalı şirketin iflası istemine ilişkin olup, yargılama devam ederken davalı şirketin ticaret sicilinden re'sen terkin edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda öncelikle davacı tarafa ihya davası açması ve davalı şirketin ticaret siciline tescilinin sağlanması için yetki ve süre verilmesi gerekir” (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2015/5182 E. 2016/4542 K. sayılı 17.10.2016 tarihli ilamı).

    İhya davası açma yetkisi olan tarafların davayı açmak istemediği bazı spesifik durumlarda ise, Mahkemece atanacak olan kayyım tarafından da ihya davası açılabilmektedir. Şöyle ki;

    “Belirtilen yasal nedenle; mahkemece, öncelikle taraflara, borçlu... İnşaat Tesisat Malzemeleri ve Tıbbi Malz. Tic. Ltd. Şirketinin yeniden ‘ihyası’ için görevli ve yetkili mahkemede dava açabilmesi için yeterli ve kesin süre verilmesi; tarafların ‘ihya davasını’ açmamaları ya da açmak istememelerinin saptanması durumunda ise; 6100 Sayılı Yasa’nın 54 ve 55. maddeleri hükümleri uyarınca mahkemece, işlem yapılmalı, ihya davası açılmasını sağlamak amacıyla kayyım atanmasına karar verilmelidir. Borçlu şirketin ihyasıyla yeniden tüzel kişilik kazanması durumunda da gerekli tebliğ işlemlerinin yapılması, ve taraf teşkili sağlandıktan sonra uyuşmazlığın hükme bağlanması gerekmektedir.” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2015/20871 E. 2015/27738 K. sayılı 12.11.2015 tarihli ilamı).

    İşbu davada mutlaka tasfiye memurları ile şirketin bağlı olduğu Ticaret Sicil Müdürlüğü taraf olarak gösterilmektedir. Bu husus da içtihatlar ile sabittir:

    “Şirketin ihyası, tasfiye memurları ve Ticaret Sicil Müdürlüğü davalı gösterilerek hasımlı açılacak bir davayla talep edilir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2004/2150 E. 2004/11648 K. sayılı 29.11.2004 tarihli ilamı).

    “Ancak, ihya davaları Ticaret Sicil Memurluğu ile tasfiye memurları aleyhine açılarak görülmesi gerekir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2013/426 E. 2013/2561 K. sayılı 14.2.2013 tarihli ilamı).

    Bu noktada belirtmemiz gerekir ki, Ticaret Sicil Müdürlüğü burada kanun gereği zorunlu hasım olduğu için davanın kabulü halinde aleyhine mahkeme masrafı ve vekalet ücretine hükmedilmemektedir. Bu hususta verilmiş bir içtihat şu şekildedir:
    “Dava, ticaret sicilinden terkin edilen kooperatifin tüzel kişiliğinin yeniden ihyası istemine ilişkindir.Tüzel kişiliğin kazanılmasının ticaret siciline tescil ile mümkün olmasına göre Ticaret Sicil Memurluğu tüzel kişiliğin ihyasına ilişkin davalarda yasal hasım konumunda bulunmaktadır.Bu itibarla, davanın açılmasına sebebiyet vermeyip de davanın niteliği gereği kendisine husumet düşen sicil memurluğunun davanın kabulüne karar verilmesi halinde yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı bulunduğundan hükmün bu yönden davalı sicil memurluğu yararına bozulması gerekirse de yapılan bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün anılan yönden HUMK'nun 438/7.maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekmiştir.” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2005/13309 E. 2007/837 K. sayılı 25.01.2007 tarihli ilamı).

    İhya davasında, maddi vakıaya dair gerekçeleri ve delilleri değerlendiren Mahkeme, davayı haklı görmesi halinde şirketin ihyasına karar verecektir.

    Bu durumda firma tekrar Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne tescil edilerek tüzel kişiliği kazanacaktır.

    Peki ihya davası sonrası durum ne olacaktır? Tasfiye öncesindeki gibi, firma ticari faaliyetlerine devam edebilecek midir? Bu soruya olumsuz yanıt vermek durumundayız. Zira şirketin ihyasından sonra yalnızca Mahkeme kararında belirtilen ihya sebepleri ile ilgili işlemler yapılabilecektir.
    İhya sebeplerinin neticelenmesi akabinde, şirket tekrar ticaret sicilinden silinecektir

BİZE ULAŞIN

Bizimle görüşmek istediğiniz hukuki konular hakkında iletişime geçebilirsiniz.

AVUKAT TOLGA ERSOY

Hobyar Mh. Ankara Cd. No:31
Hoşağası İşhanı Kat:2 No:307
Sirkeci-Fatih/İSTANBUL
HUKUK BÜROSU

İstanbul'da olan Avukat Tolga Ersoy Hukuk Bürosu tüzel kişiliklere ve şahıslara hukuki hizmet vermektedir. Ağırlıklı olarak Ceza Hukuku alanında Ağır Ceza Avukatı olarak çalışmakta birlikte, Aile Hukuku ve Tazminat Hukuku başta olmak üzere hukukun birçok alanlarında Avukatlık hizmeti sunmaktadır.

SOSYAL MEDYA

Avukat Tolga Ersoy'u Takip Edebilirsiniz.