• Hukukumuzda her bir vatandaş, davasını avukatsız olarak kendisi de açabilir. Davasını bir avukat yardımı olmaksızın kendi başına da davasını ve hukuki işlerini takip edebilir.

    Ancak, avukatlık meslek yaşamımızdaki gözlem ve tecrübelerimiz bu durumun bazı sakıncalarını göstermiştir.

    Bu sakıncalar en başta usul hukuku yönünden görülmektedir. Şöyle ki;

    Bir hukuk davası açılırken dava değeri düşük gösterilip daha sonra ıslah yoluyla işbu dava değeri arttırılma yoluna gidilebilir. Ancak bu noktada “fazlaya ilişkin haklarımız saklıdır” ibaresi yazılmamışsa, dava değerinin daha sonra arttırılması mümkün olmaz.

    Vatandaşlarımız çoğu zaman hukuk davalarını aceleyle açarken, dilekçelerini hiçbir hukuk eğitimi almamış arzuhalcilere yazdırdıkları durumda, bu hatanın büyük oranda yapıldığına avukatlık meslek yaşamımızda tarafı olduğumuz tazminat ve alacak davarında şahit olduk.

    Bu en çok yapılan usul hukuku hatalarından biridir. Ancak tek usul hukuku hatası değildir.

    Kanunlarımızda hak düşürücü süreler vardır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda bir dava dilekçesine, bir bilirkişi raporuna cevap verilmesi gereken sınırlı süreler vardır.

    Birçok vatandaş, takip ettiği davalarda bu sürelere riayet etmediği için karşı tarafın usuli itirazları neticesinde hak kaybı yaşanmaktadır.

    Nasıl ki sağlığımızla ilgili bir sorun yaşadığımızda konunun uzmanı bir hekime danışıyor ve tıbbi yardım alıyorsak, hukuki bir sorun yaşadığımızda da bir avukattan görüş ve hukuki hizmet almak en başta usuli yönden hak kayıplarımızın önüne geçmektedir.

  • Bir şahsın eleştirisini konu edinen basın yoluyla yayınlanan yazılarda, kişilik haklarına tecavüz edilebilir. Genel olarak, eleştiride bulunmak, izin verilen ve hatta gerekli olan bir faaliyet olduğundan hukuka aykırı olması söz konusu değildir.

    Sınırlarını aşmış bir eleştiride dahi hukuka uygunluk sebepleri mevcut olabilir. Önemli olan, yapılan eleştirinin gereksiz yere kişilik haklarını ihlal etmemesidir. Yani, eleştiri esas itibariyle haklı veya meşru bir menfaat temelinde yapılmalıdır. Eleştiri, nesnellik içinde bir sonuca varmalıdır. Yalnızca hakaret edilmesi eleştiri addolunamaz.

    Hukuk doktrininde, yayın yoluyla hakaretlerin unsurlarına dair muhtelif görüşler bulunmaktaysa da, Yargıtay dört temel unsurun mevcudiyetini saptamıştır. Şöyle ki;
    “Bu bağlamda, gerek devamlılık kazanan yargısal kararlarda ve gerekse doktrinde ifade edilen görüşlerden hareketle, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ilkelere göre; yayın yoluyla yapılan eylemin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığının saptanmasında, ‘gerçeğe uygunluk’, ‘kamusal ilgi ve toplumsal yarar’, ‘güncellik’ ve ‘şekle uygunluk’ unsurlarının bulunup bulunmadığının araştırılması zorunludur.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/4-1162 E. 2013/631 K. sayılı 8.5.2013 tarihli ilamı.)

    Oldukça yakın tarihli olan işbu içtihat ile çizilmiş olan sınırlar uygulamada nasıl ele alınacaktır? Basın özgürlüğünün tabi olacağı sınırlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2002/4-402 E. 2002/412 K. sayılı 15.5.2002 tarihli ilamında şu şekilde değerlendirilmiştir:

    “Basının, kamu görevi yaparken gözönünde tutulan amaç ile Kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, objektiflikten ayrılıp, haber sınırını aşarak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunarak, gerçek dışı haber verilir, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanılır, dürüstlük kuralına aykırı davranılır ve kişisel nedenlerle salt sansasyon yaratmak için yayın yapılırsa bu hukuka aykırı olur.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun   2002/4-402 E. 2002/412 K. sayılı 15.5.2002 tarihli ilamı.)
    İşbu içtihatta, gazetecinin görevinin yayınladığı olayın doğruluğunu ve gerçekliğini araştırması olduğu belirtilerek,  gazetecinin bir olayı doğru kabul edebilmesi için arayacağı desteklerin objektif yönden güven verici ve inandırıcı olmasının ölçüsü belirlenirken yayıncılığın özel cürümünün gözetilmesi gerektiği, yayınlanacak haber üçüncü kişilere ağır bir zarar verebilecekse, doğruluğun denetlenmesi görevinin, daha katı ölçütlere bağlanması gerektiği de belirtilmiştir.

    Yargıtay Ceza Genel Kurulu da, konuyu cezai boyutuyla ele alırken, Hukuk Genel Kurulunun vurguladığı ilkeleri vurgulamaktadır. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun  2009/9-190 E. 2009/253 K. sayılı 3.11.2009 t. ilamı ile eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmaması gerektiği belirtilmek suretiyle, basın özgürlüğünün de sınırları çizilmiştir:

    “Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan, diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. Bu kapsamda, basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedeni oluşturan haber verme ve eleştiri hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Temelini Anayasa'nın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır. Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birisinin olmaması halinde, haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun  2009/9-190 E. 2009/253 K. sayılı 3.11.2009 t. ilamı.)

    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulu’nun ilgili içtihatlarında ortak nokta, yayın yoluyla yapılan fiilin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığının saptanmasında belirlenen dört unsur olan ‘gerçeğe uygunluk’, ‘kamusal ilgi ve toplumsal yarar’, ‘güncellik’ ve ‘şekle uygunluk’ kriterlerinin mevcut olup olmadığının tetkik edilmesi zaruretidir. Bir şahsın kişilik haklarını ihlal eden bir haberde, bu unsurların mevcut olmaması halinde, hem cezai sorumluluk, hem de tazminat sorumluluğu doğacaktır.

BİZE ULAŞIN

Bizimle görüşmek istediğiniz hukuki konular hakkında iletişime geçebilirsiniz.

AVUKAT TOLGA ERSOY

Hobyar Mh. Ankara Cd. No:31
Hoşağası İşhanı Kat:2 No:307
Sirkeci-Fatih/İSTANBUL
HUKUK BÜROSU

İstanbul'da olan Avukat Tolga Ersoy Hukuk Bürosu tüzel kişiliklere ve şahıslara hukuki hizmet vermektedir. Ağırlıklı olarak Ceza Hukuku alanında Ağır Ceza Avukatı olarak çalışmakta birlikte, Aile Hukuku ve Tazminat Hukuku başta olmak üzere hukukun birçok alanlarında Avukatlık hizmeti sunmaktadır.

SOSYAL MEDYA

Avukat Tolga Ersoy'u Takip Edebilirsiniz.