Yabancılar Hukuku

Türkiye’de yaşayan yabancılara yönelik ikamet, çalışma izni, vatandaşlık başvuruları, aile hukuku davaları, mülk edinimi ve diğer hukuki işlemler kapsamında kapsamlı danışmanlık ve dava takip hizmeti sunmaktayız.

Yabancılar Hukuku, son yıllarda uluslararası göç hareketlerinin artması ve Türkiye’nin coğrafi konumu sebebiyle giderek daha mühim bir hukuki alan hâline gelmiştir. Bu alan, müteaddiden düzenlemelerle şekillenmiş olup, insan haklarına saygı prensibi ile kamu düzeni arasındaki dengeyi kurmaya çalışan bir mefhum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsi geçen hukuk dalı, yalnızca idari kararlarla sınırlı olmayıp, aynı zamanda bireylerin temel hak ve özgürlüklerini doğrudan etkileyen hükümler içermektedir. Bu itibarla, hem uygulayıcıların hem de ilgililerin telâkki edebileceği seviyede teknik bir bilgi birikimine ihtiyaç duyulmaktadır.

Türk Yabancılar Hukuku'nun temelini, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu teşkil etmektedir. Bu kanun, yabancıların Türkiye’ye girişinden sınır dışı edilmelerine kadar olan süreci tafsilâtla düzenlemektedir. Şöyle ki, yabancıların Türkiye'de bulunmaları hâlinde, kalış süreleri, oturma izinleri, uluslararası koruma başvuruları ve sınır dışı edilme prosedürleri gibi hususlarda idareye geniş takdir yetkisi tanınmış, lakin bu takdir yetkisi yargısal denetime de tâbi kılınmıştır. Bilhassa idari gözetim ve sınır dışı kararları bakımından Anayasa Mahkemesi'nin mükerrer kararlarında, kişilerin insan onuruna uygun muamele görmeleri gerektiği vurgulanmıştır.

Yabancılar Hukuku’nda sıklıkla karşılaşılan ihtilaflardan biri, sınır dışı işlemlerinin hangi hâllerde hukuka uygun sayılacağıdır. Bu noktada soru şu şekilde sorulabilir: Bir yabancının kamu düzeni gerekçesiyle sınır dışı edilmesi, temel hak ve özgürlükleri ihlâl eder mi? Mülâhaza edildiğinde, bu sorunun cevabı somut olayın özelliklerine göre değişmekte; ekseriyetle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında yer alan “ölçülülük ilkesi” esas alınarak değerlendirme yapılmaktadır. Yani kamu düzenine yönelik tehdit, bireyin maruz kalacağı zarar ile kıyaslandığında ağır basmalı ve bu karar mutlaka yargı denetimine açık olmalıdır.

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun yanı sıra, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da yabancılarla ilgili işlemlerin dayanaklarını oluşturur. Hükmünce, herhangi bir yabancı hakkında alınacak idari kararın, geri gönderilme yasağı kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Geri gönderme yasağı, bilhassa zulüm riski altında olan bireylerin güvenli olmayan ülkelere gönderilmesini engelleyen temel bir prensiptir. Bu ilkenin ihlali hâlinde, Türkiye’nin hem ulusal hem de uluslararası yükümlülükleri ihlâl edilmiş sayılmaktadır.

Bölge Adliye Mahkemeleri’nin ve Danıştay’ın kararları da uygulamada yön gösterici bir rol oynamaktadır. Tatbikatta sıklıkla idarenin kamu düzenine yönelik soyut değerlendirmelerle sınır dışı kararları aldığı ve bu kararların da yargı denetiminde bozulduğu görülmektedir. Bu durum, idari işlem ile temel haklar arasında nasıl bir denge kurulması gerektiğini tekrar gündeme getirmektedir. Nitekim yargı organları, her bir sınır dışı kararının kişi bazında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamış, yeknesak ve şablon gerekçelerle yapılan işlemleri hukuka aykırı telâkki etmiştir.

İltica, geçici koruma ve ikincil koruma statüleri de Yabancılar Hukuku’nun önemli kavramları arasında yer alır. Bu statüler, kişinin ülkesindeki hayatına dönmesinin imkân dâhilinde olmaması hâlinde uygulanmakta, Türkiye tarafından belirli ölçütlere göre tanınmaktadır. Halbuki uygulamada bu statülerin tanınması sürecinde farklı illerde farklı uygulamalara rastlanmakta, mülakat prosedürlerinde yeknesaklık sağlanamamaktadır. Bu da başvurucuların telâkki ettiği hukuki güvencelere zarar vermektedir.

Yabancılar Hukuku'nda sıkça karşılaşılan bir diğer sorun da idari gözetim altına alma işlemleridir. Geri gönderme merkezlerinde yapılan gözaltılar, bazen hukuki gerekçeye dayanmaksızın uzatılabilmekte ve bu durum bireylerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlâl edebilmektedir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi kararlarında, idari gözetim kararlarının gerekçeli, sınırlı süreli ve düzenli yargı denetimine tâbi olması gerektiği yönünde içtihatlar gelişmiştir. Bu kararlardan istifade ederek, uygulamanın insan hakları normlarıyla uyumlaştırılması sağlanmalıdır.

Gönüllü geri dönüş ve yeniden yerleştirme gibi kavramlar da yabancıların hukukî statülerini doğrudan etkileyen meselelerdir. Bu süreçlerde kişi rızasının sağlanması, özgür iradesiyle hareket edip etmediği dikkatle tetkik edilmelidir. Zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, bireyin açık iradesine aykırı yapılan her türlü işlemin “zorla geri gönderme” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Diğer taraftan, vatandaşlığa alınma ve vatandaşlık iptali gibi işlemler de Yabancılar Hukuku’nun kritik alanları arasındadır. Kanun mucibince, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu değerlendirilen kişilerin vatandaşlığa alınma başvuruları reddedilmekte yahut kazanılmış vatandaşlık iptal edilebilmektedir. Bu işlemlerin denetlenebilir olması, hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik açısından elzemdir. Aksi takdirde keyfî uygulamalara zemin hazırlanmış olur. İkamet izni, çalışma izni ve öğrenci izni gibi konular da mevzuat içerisinde tafsilâtla düzenlenmiş olup, her bir izin türü farklı şartlara tâbidir. Bu izinlerin verilip verilmemesi hususunda idareye tanınan takdir yetkisi, kimi zaman yabancıların sosyal hayata katılımını zorlaştırıcı bir unsur hâline gelmektedir. Bunun yanında, izin iptali işlemlerinde gerekçelerin açıkça ortaya konması gerekmekte, aksi takdirde hukuki denetim yapılamamaktadır.

Yabancılar Hukuku’nun teknik ve çok boyutlu yapısı, birey haklarının korunmasında özenli bir yaklaşım gerektirir. Uygulamadaki karmaşık düzenlemeler ve farklı kurumların görev alanına giren işlemler nedeniyle, bu alanda uzmanlaşmış kişilerin rehberliğiyle hareket edilmesi, hak kayıplarının önüne geçilmesi açısından mühimdir. Bilâkis, yanlış yönlendirme veya eksik bilgi ile yapılan işlemler, telafisi güç sonuçlar doğurabilmektedir. Bu nedenle, hukuki süreçlerde bilinçli ve sistematik hareket etmek, hem birey hem de kamu idaresi açısından daha sağlıklı neticeler doğuracaktır. Bu çerçevede, örneğin sınır dışı edilme riski taşıyan bir yabancının, iltica hakkı kapsamında yapacağı başvurunun doğru şekilde yapılandırılması, yalnızca usulî değil, esasa ilişkin hakların korunmasını da temin eder. Şayet başvuru sürecinde şekli eksiklikler bulunursa, kişinin gerçek risk altında olup olmadığı tetkik edilmeden sınır dışı edilmesi mümkün olabilmektedir. Bu da, yalnızca ulusal hukuk bağlamında değil, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası yükümlülükler bağlamında da ciddi ihlâllere yol açabilir. Diğer yandan, idari gözetim ve ikamet izinlerinin uzatılması gibi işlemlerde, idarenin takdir yetkisine karşı etkin bir denetim mekanizması kurulması elzemdir. Aksi hâlde, bireyin yaşamı doğrudan etkileyen bu tür işlemler, keyfî uygulamalara açık hâle gelir ve telâkki edilen hukuki güvenlik ilkesi zedelenir. Bu itibarla, sürecin her aşamasında hukuka uygunluğun sağlanması, ancak yeterli bilgiye ve hukuki yetkinliğe sahip mütehassıslar aracılığıyla mümkün olmaktadır.

Hukuk Büromuzca, Yabancılar Hukuku alanında şu hizmetler sunulmaktadır:

Türkiye’de yaşayan yabancıların oturma (ikamet) izni alınması için resmi merciilere başvuru süreçlerine dair danışmanlık hizmeti: Türkiye'de ikamet eden yabancıların oturma izni alabilmesi için gerekli başvuru işlemleri, yasal düzenlemelere ve belirli prosedürlere bağlıdır. Bu süreç, başvurunun türüne göre farklılık gösterebilir, ancak genel olarak yabancıların Türkiye’deki ikamet amacı, süresi ve diğer şahsi durumlarına göre ilgili Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne başvuru yapılması gerekmektedir. Danışmanlık hizmeti, başvuru belgelerinin eksiksiz hazırlanması, gerekli evrakların temin edilmesi ve başvurunun doğru bir şekilde yapılması için rehberlik sağlamakta olup, başvuru sürecindeki her aşamanın yasal çerçevede takip edilmesine olanak tanır.

Türkiye’de yaşayan yabancıların çalışma izni alabilmesi için resmi merciilere başvuru süreçlerine dair danışmanlık hizmeti: Yabancıların Türkiye’de çalışma izni alabilmesi için, başvuruların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yapılması gerekmektedir. Türkiye'de çalışma izni almak isteyen yabancıların, işveren tarafından yapılacak başvurular ile belirli kriterlere uygunluk sağlamaları beklenmektedir. Danışmanlık hizmeti, işverenlerin ve yabancıların izlemeleri gereken adımlar konusunda kapsamlı bilgilendirme yapmayı içerir. Bu süreçte, çalışma izni başvurularının ilgili mevzuat çerçevesinde yapılması, gerekli belgelerin hazırlanması ve başvuru sonuçlarının takibi sağlanarak, her aşamada hukuki destek sunulur.

Türkiye’de yaşayan yabancıların ikamet tezkeresinin uzatılması için resmi merciilere başvuru süreçlerine dair danışmanlık hizmeti: Türkiye’de yabancıların ikamet tezkeresinin süresi sona erdiğinde, ikamet izninin uzatılması için belirli başvuru prosedürleri izlenmelidir. Yabancıların, ikamet sürelerini yasal olarak uzatabilmeleri için, Göç İdaresi’ne başvuru yapmaları ve gerekli belgeleri sunmaları gerekmektedir. Danışmanlık hizmeti, ikamet tezkeresinin uzatılması sürecinde gerekli belgelerin eksiksiz hazırlanması ve başvurunun doğru şekilde yapılması için rehberlik sağlar. Ayrıca, ikamet izninin uzatılabilmesi için yabancının yasal statüsünün korunması ve başvuru sürecinin hukuki olarak düzgün bir şekilde tamamlanması sağlanır.

Yabancılara Türk Hukuku ve yasal mevzuat hakkında bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri sunulması: Yabancıların Türkiye’deki yasal hak ve yükümlülüklerini anlayabilmeleri için Türk mevzuatı hakkında doğru ve açık bilgilendirme yapılması şarttır. Zira hukuk düzeninin sunduğu güvencelerden istifade edebilmek, ancak bu düzenin bilinmesi hâlinde mümkündür. Bu bağlamda, bilgilendirme hizmetleri yalnızca kanun maddelerinin tercümesi değil, aynı zamanda bu hükümlerin pratiğe yansımasının izahı mâhiyetindedir. Mülâhaza edildiğinde, yabancıların mevzuatı doğru anlaması, ileride doğabilecek hak ihlallerinin de önüne geçilmesini sağlar. Danışmanlık kapsamında sıklıkla sorulan sorulardan biri şudur: Türkiye’de uzun süre yaşayan bir yabancı, yasal değişikliklerden haberdar olma yükümlülüğüne sahip midir? Cevaben belirtmek gerekir ki, her birey bulunduğu ülkenin hukuk sistemine tâbidir ve bu sistemdeki değişiklikleri takip etmekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi ancak sistematik ve süreklilik arz eden bir danışmanlık süreciyle mümkündür. Bu süreç, hakların kaybına neden olabilecek ihmallerin bertaraf edilmesini temin eder.

Türkiye’de yaşayan yabancıların Türk Vatandaşlığı kazanma durumunun değerlendirilmesi ve yasal mevzuatta aranan koşulların gerçekleşmesi hâlinde resmi merciilere yapılabilecek başvurulara dair danışmanlık hizmeti sunulması: Türk vatandaşlığına geçiş, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nda yer alan esaslara binâen yürütülmekte olup, bu süreç hem şekli hem de maddi şartların bir araya gelmesini gerektiren müteaddiden prosedürleri içerir. Vatandaşlık başvuruları genel, istisnai ve evlenme yoluyla kazanım gibi farklı kategorilere ayrılmıştır. Bu yönüyle, her başvurunun mefhum ve mahiyet itibarıyla ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bilhassa istisnai yolla vatandaşlık kazanımında, idarenin geniş bir takdir yetkisine sahip olması, danışmanlık hizmetlerinin önemini artırmaktadır. Uygulamada en fazla karşılaşılan sorunlardan biri, belgelerin usule uygun şekilde hazırlanmadığı gerekçesiyle başvuruların sonuçsuz kalmasıdır. Peki, başvurunun reddi hâlinde yabancının hukuki durumu nasıl etkilenir? Hâliyle, başvuru reddedilse dahi kişinin mevcut ikamet veya diğer statüsü devam eder; lakin başvuru sürecinde yanlış veya eksik beyanda bulunulmuşsa, idarenin ret kararı gerekçesi olarak bu hususu kullanması mümkündür. Bu nedenle, her aşamanın dikkatle planlanması ve hukuki çerçevede yürütülmesi zaruridir.

Türkiye’de yaşayan yabancıların haklarının her türlü ihlâli hâlinde, gerekli davaların açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Yabancıların temel hak ve özgürlüklerinin ihlâli hâlinde, Anayasa ve taraf olunan uluslararası sözleşmeler mucibince yargı yollarına başvurulması mümkündür. Bu kapsamdaki hak ihlalleri, idari işlemlerden doğabileceği gibi, özel hukuk ilişkilerinden de kaynaklanabilir. Türk hukuk bürosu pratiğinde, bu tür davaların açılması sürecinde ilk adım, ihlalin hukuki niteliğinin doğru şekilde tetkik edilmesidir. Telâkki edilen ihlalin mahiyeti, hangi mahkeme nezdinde dava açılacağını ve kullanılacak yargı yollarını belirler. Bu tür süreçlerde sıklıkla yöneltilen sorulardan biri şudur: Yabancıların adalet sistemine erişimi, vatandaşlarla aynı ölçüde mi sağlanır? Hakikat şudur ki, Türkiye Cumhuriyeti hukuk düzeni, yabancıların mahkemelere erişimi konusunda herhangi bir ayrım yapmaksızın eşitlik ilkesini benimsemiştir. Bilâkis, yabancılara ilişkin bazı davalarda, ikamet adresine ulaşılamaması hâlinde ilânen tebligat gibi istisnai yollar da müstena olarak tanınmaktadır. Bu bakımdan, dava süreçlerinin planlı ve teknik anlamda doğru yönetilmesi, netice üzerinde doğrudan etkili olur.

Yabancıların Türkiye’de mülk edinmesi hakkında yasal mevzuat çerçevesinde bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri sunulması: 2644 sayılı Tapu Kanunu hükümlerine tevilen, yabancıların Türkiye’de taşınmaz edinmesi belirli kısıtlamalara tâbidir. Söz konusu edinim hakkı, karşılıklılık ilkesi terk edildikten sonra daha liberal bir çerçeveye kavuşmuşsa da, her ülke vatandaşı için eşit imkânlar söz konusu değildir. Bilhâssa askeri yasak bölgelerde veya stratejik alanlarda mülk edinimi müstesna tutulmuş; bu konuda Bakanlar Kurulu kararları da uygulamaya yön vermiştir. Bu mefhumun doğru anlaşılması, yatırımların hukuka uygun şekilde şekillenmesi için önemlidir. Peki, yabancı bir kişinin usulsüz şekilde taşınmaz edinmesi hâlinde ne gibi sonuçlar doğar? Hükmünce, idarece yapılan inceleme neticesinde, edinim şartlarının ihlâl edildiği tespit edilirse, tapu iptal edilerek mülk tasfiye edilir. Hâliyle, tapu işlemlerinin uzman kişilerce değerlendirilmesi, hukuka aykırılıkların önüne geçilmesi açısından zaruridir. Yabancı yatırımcının, yalnızca satın alma anını değil, öncesinde taşınmazın hukuki durumunu tafsilâtla analiz ettirmesi gerekir.

Türkiye’de yaşayan yabancıların evlenmeleri hakkında yasal mevzuat çerçevesinde bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri sunulması: Türk Medeni Kanunu hükümleri mucibince, yabancıların Türkiye’de evlenmeleri mümkündür; lakin evliliğin geçerli olması için tarafların kendi millî hukuklarına uygun şekilde ehliyetli olmaları gerekir. Bu nedenle, evlenme sürecinde yalnızca Türk mevzuatı değil, tarafların vatandaşı oldukları ülkelerin hukuklarının da dikkate alınması gerekir. Bu yönüyle milletlerarası özel hukukun temel ilkeleri doğrultusunda mütalaa yapılmalı ve gerekli belgeler bu çerçevede hazırlanmalıdır.

Uygulamada sık karşılaşılan sorunlardan biri, yabancının evlenmeye ehil olup olmadığının ispatlanmasında yaşanan belirsizliktir. Peki, bir yabancının evlenmeye ehliyetli olup olmadığı hangi usulle belirlenir? Bu, kişinin vatandaşı olduğu ülkeden alınacak bekârlık belgesi ve doğum kayıt örneği gibi belgelerle ispatlanabilir. Şayet bu belgeler getirilemezse, Türkiye’de noter kanalıyla tevilen beyan alınması da mümkündür. Hâliyle, evlilik işlemlerinin hukuka uygun ve eksiksiz olarak yürütülmesi, evliliğin geçerliliği açısından büyük ehemmiyet arz eder.

Türkiye’de yaşayan yabancıların boşanma ve aile hukuku davalarının açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Yabancıların Türkiye'de boşanma davası açabilmeleri, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun hükümlerine tâbidir. Boşanma davalarında, öncelikle hangi ülke hukukunun uygulanacağı, sonra hangi mahkemenin yetkili olduğu tetkik edilir. Şöyle ki, Türk hukukunun uygulanabilmesi için ya tarafların ikisinin de Türkiye’de ikamet etmesi ya da Türk vatandaşlığında bulunması gerekir. Bu bakımdan, ilk adım, uygulanacak hukukun ve yetkili mahkemenin belirlenmesidir.

Bu kapsamda sorulması gereken temel soru şudur: Yabancı bir eşin tek taraflı açtığı boşanma davasında Türkiye mahkemeleri karar verebilir mi? Evet, ancak bunun için Türkiye'de yerleşim yerinin bulunması veya davanın Türkiye ile ilgili bir bağlantısının olması gerekir. Hükmünce, mahkeme, boşanma kararını verirken tarafların millî hukuklarını da dikkate alarak hakkaniyete uygun karar verir. Aile hukukuna ilişkin bu tür hassas davalarda sürecin planlı ve uzman kişilerce takip edilmesi, neticeyi doğrudan etkiler.

Türkiye’de yaşayan yabancıların milletlerarası özel hukuktan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu anlaşmalardan saklı haklarının korunması sebebiyle, gerekli davaların açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Milletlerarası özel hukuk, farklı devletlerin hukuk düzenleri arasında ortaya çıkan ihtilafları çözmeye yarayan kurallar bütünüdür. Yabancıların Türkiye’de maruz kaldığı hukuki sorunlarda, bu alanın hükümleri mucibince uygulanacak hukuk, yetkili mahkeme ve tanınma-tenfiz gibi müesseseler önem arz eder. Şöyle ki, yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de geçerli olabilmesi için tanınma veya tenfiz prosedürlerinin tamamlanması gerekir. Bu da, teknik ve prosedürel detayların doğru anlaşılmasını zorunlu kılar. Misal olarak, bir yabancının başka bir ülkede kazandığı boşanma kararını Türkiye’de tanıtmak istemesi durumunda, ne gibi işlemler gerekir? Hâliyle, Türkiye’de tanıma davası açılması ve kararın kesinleşmiş olması gereklidir. Aksi hâlde, kişi Türk nüfus kayıtlarında hâlâ evli görünür. Bu durum, özellikle evlenme ve miras gibi hukuki işlemlerde ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu itibarla, milletlerarası özel hukuk davaları, yalnızca şekli değil, maddi anlamda da telâkki edilmesi gereken çok katmanlı süreçlerdir.