İmar Hukuku

İmar hukuku; yerleşim alanlarının planlı gelişimini, yapılaşmanın kamu yararı doğrultusunda düzenlenmesini ve kentleşmenin hukukî esaslara uygun yürütülmesini sağlayan, mülkiyet hakkı ile kamu düzeni arasındaki dengeyi tesis etmeye yönelik özel bir hukuk dalıdır.

İmar hukuku, yerleşim alanlarının planlı biçimde geliştirilmesi, yapılaşmanın kamu yararı doğrultusunda düzenlenmesi ve kentleşme süreçlerinin hukuki çerçevede denetlenmesi amacıyla şekillenmiş, teknik ve disiplinlerarası niteliği haiz bir hukuk dalıdır. Bu alan, yalnızca yapılaşma kurallarını belirlemekle kalmayıp, taşınmaz mülkiyeti ile kamusal düzen arasındaki hassas dengeyi de tesis etmeye matuftur. Şöyle ki, gerek anayasal mülkiyet hakkının sınırlandırılması gerekse kamu düzeninin tesisi açısından, imar hukukunun taşıdığı mâna, yalnızca bireyler yönünden değil, toplumsal refah açısından da mühimdir.

İmar mevzuatı, 3194 sayılı İmar Kanunu başta olmak üzere, çeşitli yönetmelikler, genelgeler ve mahallî idare düzenlemeleriyle şekillenmektedir. Bu bağlamda, şehircilik ilkeleri, planlama teknikleri, yapılaşma standartları ve ruhsatlandırma süreçleri gibi hususlar, bu yasal düzenlemeler çerçevesinde tanzim edilmektedir. Mevzuatın lafzı kadar, uygulamada karşılaşılan uyuşmazlıkların çözümünde ortaya konan yargı içtihatları da bu alandaki hukuki rejimin tayininde belirleyici olmaktadır.

Ancak imar hukukuna dair meseleler yalnızca planlama ve ruhsatlandırma düzeyinde kalmayıp, bu planlara itiraz, iptal, tadilat, uygulama imar planı farklılıkları, kamulaştırma ve yapı kayıt süreçleriyle de doğrudan ilintilidir. Bu noktada, idari işlemlere karşı açılan iptal davalarında mahkemelerce yapılan hukuka uygunluk denetimi, hem kamu yararının varlığını hem de şehircilik esaslarına uygunluğu tetkik etmeyi gerektirir. Lakin kimi durumlarda plan tadilatları, bireysel yararları önceleyen keyfî düzenlemelere evrilmekte, bu da “kamu yararı” mefhumunu tartışmalı hâle getirmektedir.

Bir diğer önemli husus da yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni gibi belgelerin hukuka aykırı düzenlenmesiyle ilgili ihtilaflardır. Misal olarak, imar planına aykırı biçimde düzenlenmiş bir yapı ruhsatı, sonradan iptal edilse dahi inşa edilen yapının yıkılması ya da yapı kullanma izninin iptali gibi müessir sonuçlar doğurabilmektedir. Bu tür işlemler, hak sahiplerinin müktesep hak iddiasını gündeme getirse de, Yargıtay içtihatlarında müktesep hakkın oluşumu için işlemin açık, kesin ve kazanılmış olması gerektiği yönünde müttehit görüş hâkimdir.

İmar affı ve yapı kayıt belgesi uygulamaları da imar hukukunun güncel meseleleri arasında yer almaktadır. Her ne kadar bu düzenlemeler, fiilî durumun yasallaştırılması yoluyla idare ile vatandaş arasındaki uyuşmazlıkları bertaraf etmeyi hedeflese de, şehircilik ilkeleri açısından tartışmalı bir zemin doğurmaktadır. Bu itibarla, imar barışı kapsamında alınan belgelerin yapı maliklerine hukuken ne tür haklar tanıdığı, hangi hâllerde bu belgelere dayanılarak tapu tescili ya da yapı kullanma izni alınabileceği hususları, hukuk bürosu eliyle detaylı biçimde mütalaa edilmesi gereken konulardandır.

İmar planlarının iptali davasında davacı sıfatı ve süre meselesi, bilhassa önem arz etmektedir. Planların ilanıyla birlikte başlayan süreler, her ne kadar kamu düzenine dair işlemler söz konusu olsa da, hak düşürücü niteliktedir. Bu noktada, ilgililerin “menfaat ihlali” temelinde dava açma hakkı bulunmakta; lakin bu menfaatin soyut değil, kişisel ve güncel bir zarar ihtimaline binâen somut biçimde ortaya konması gerekmektedir. Aksi hâlde mahkemeler davayı ehliyet yönünden reddetmekte; bu da hak arama özgürlüğü açısından telafisi güç neticeler doğurmaktadır.

Yargısal denetim sürecinde ise, idare mahkemelerinin plan kararlarını iptal etmesi neticesinde tesis edilen işlemlerin, geri alınması ya da kaldırılması gibi müteaddiden sonuç doğurması mümkündür. Bu süreçte müktesep hak, kazanılmış statü, plan hiyerarşisi ve şehircilik ilkelerine uygunluk gibi kavramların her biri, ayrıntılı bir hukuki analiz gerektirir. Şehir plancısı, harita mühendisi ve diğer teknik uzmanların raporları bu tür dosyalarda hukukî değerlendirmenin ayrılmaz parçası hâline gelmektedir.

İmar uygulamaları bağlamında, 18. madde uygulamaları olarak bilinen arsa ve arazi düzenlemeleri de sıklıkla uyuşmazlık konusu olmaktadır. Bu uygulamalar, maliklerin taşınmazları üzerinde yapılan düzenlemelere muvafakat etmeden pay kaybına uğraması, kamuya terk edilen alanların oranı ve tescil işlemlerinde doğan hatalar gibi ihtilaflara zemin hazırlamaktadır. Hâliyle, bu tür durumlarda “eşitlik ilkesi” ve “ölçülülük ilkesi” çerçevesinde bir değerlendirme yapılması elzemdir.

İmar hukukuna dair davalarda, yürütmenin durdurulması talepleri de önemli bir yer tutmaktadır. Zira telafisi güç ve imkânsız zararların önlenmesi amacıyla, mahkemelerin bu tür talepleri değerlendirirken kamusal yarar ile bireysel haklar arasında adil bir denge kurması gerekmektedir. Şöyle ki, mahkemece yapılacak ilk inceleme sonucunda, idari işlemin açıkça hukuka aykırı olduğu yönünde bir kanaate varılması hâlinde, yürütmenin durdurulması kararına hükmedilmesi beklenmektedir.

Bu çerçevede, imar hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukatın dosya bazında plan değişikliklerini, uygulama hatalarını ve yargı sürecini tetkik etmesi büyük önem arz etmektedir. Özellikle taşınmazın değeri, kentleşme baskısı, yatırım projeleri gibi parametrelerin devrede olduğu hâllerde, ihtilafen doğabilecek hak kayıplarının önüne geçilmesi için alanında tecrübeli bir avukatın görüşüne başvurulması, en makul yol olarak telâkki edilmelidir.

İmar hukuku yalnızca teknik bir planlama meselesi değil; hak, mülkiyet ve kamu yararı ekseninde şekillenen çok katmanlı bir hukuk alanıdır. Bu bağlamda, imar mevzuatına hâkimiyet, idari ve yargısal süreçlerin doğru yönetimi ve teknik detayların hukuka uygun biçimde yorumlanması, bireysel hakların korunması açısından elzemdir. Müstesna bilgi birikimi ve pratiğe dayalı hukukî mülâhaza gerektiren bu tür işlemlerde, uzman bir hukuk bürosu nezdinde istişare edilmesi, uzun vadede mülkiyet hakkı ve yatırım güvenliği açısından hayati bir katkı sağlayacaktır. İzahtan varestedir ki, teknik bilgi ile hukukî tetkikin kesişiminde yer alan bu alanda, profesyonel destek almak, hakikatin tecellisi ve adaletin temini bakımından mühimdir.

İmar Hukuku alanında Hukuk Büromuzca sunulan hizmetler şu şekildedir:

İmar Planı İptal Davalarının Hazırlanması ve Takibi: İmar planları, şehircilik ilkeleri ve kamu yararı binâen hazırlanması gereken düzenleyici idari işlemler olup, bu planların hukuka aykırı hazırlanması hâlinde iptali için idare mahkemelerinde dava açılması gerekmektedir. Bu noktada imar hukuku uzmanı bir avukat nezdinde yapılan mülâhaza ve hukukî tetkik, planın iptal edilmesi suretiyle müvekkilin haklarının korunmasına zemin hazırlar. Şöyle ki; plan değişiklikleri çoğu zaman parsel bazlı menfaat ilişkilerine dayalı olarak ve kamu yararı mefhumundan uzak biçimde tesis edilebilmekte, bu da müktesep hakları ihlal etmekte ve adalet duygusunu zedelemektedir. Hukuk bürosu tarafından hazırlanacak dilekçelerde planın şehircilik esaslarına, planlama tekniklerine ve üst ölçekli planlara uygun olup olmadığı tafsilâtla incelenir. Bilhâssa, plan değişikliğinin sosyal donatı alanlarını azaltması, yapı yoğunluğunu artırması ya da çevresel değerleri göz ardı etmesi hâlinde, dava açılması hem bireysel hakların hem de kamu düzeninin temini açısından zaruridir.

1/5000 ve daha üst ölçekli nazım imar planlarına yönelik itirazların yapılması, lejant revizyonu ve diğer idari başvuruların hazırlanması ve bu işlemlerden kaynaklanan iptal davalarının açılması ve takip edilerek neticelendirilmesi: Nazım imar planları, yerleşim alanlarının bütüncül ve dengeli biçimde gelişmesini sağlamak üzere hazırlanan, arazi kullanım kararlarını belirleyen düzenleyici idari işlemlerdir. Bu planlara karşı yapılan itirazlar, özellikle planın şehircilik ilkelerine, üst ölçekli planlara ve kamu yararına uygunluğu bakımından önem arz etmektedir. Şöyle ki; lejant değişiklikleri ve kullanım kararlarında yapılan revizyonlar, çoğu zaman bireylerin mülkiyet haklarını etkileyebildiği gibi kamu yararına aykırı sonuçlar da doğurabilmektedir. Bu bağlamda, hazırlanan itiraz dilekçeleri, plan kararlarının hukuka uygunluğunu tartışmaya açmakta; gerekli hâllerde bu işlemlerden kaynaklanan iptal davaları açılmakta ve yargı süreci takip edilmektedir. Binâen, hukuka aykırı planların iptali, gerek bireysel hakların korunması gerekse adaletin tesisi açısından mühimdir.

1/25000 ve daha üst ölçekli çevre düzeni planlarına karşı açılacak iptal ve tam yargı davalarının açılması ve takip edilerek neticelendirilmesi: Çevre düzeni planları, daha geniş coğrafi alanları kapsayan ve arazi kullanım kararlarını üst ölçekli düzlemde belirleyen, stratejik nitelikte düzenleyici idari işlemlerdir. Bu planlara karşı, plan kararlarının kamu yararı, çevresel sürdürülebilirlik, bölgesel planlama ilkeleri ve anayasal mülkiyet hakları ile çelişmesi hâlinde iptal ve tam yargı davaları açılması mümkündür. Hukuki değerlendirme neticesinde; plan kararlarının telâkki edilen maksat ve gerçeklikten uzak olup olmadığının tespiti, bilimsel veriler ve mukarrerat ışığında tetkik edilmekte, dava dilekçeleri bu doğrultuda kaleme alınmaktadır

1/1000 ölçekli uygulama imar planları ve plan revizyonu başvurularının hazırlanması ve bu planlara karşı itirazların yapılması ile bu planlardan kaynaklanan iptal ve tam yargı davaları açılması ve takip edilerek neticelendirilmesi: Uygulama imar planları, parsel bazında yapılaşma hakkı tanıyan, doğrudan bireylerin mülkiyet haklarını etkileyen ve yapılaşma koşullarını belirleyen en alt düzeydeki planlardır. Bu planların hazırlanması ve revizyonuna ilişkin başvuruların yapılması, teknik ve hukuki yönleri itibarıyla detaylı bir değerlendirmeyi gerektirir. Ayrıca, bu planlara karşı yapılan itirazlar ve sonrasında açılan iptal veya tam yargı davaları, içtihat ve planlama ilkeleri ışığında hazırlanmakta ve takip edilmektedir. Bilhâssa planın yapı yoğunluğunu, kat yüksekliğini ya da fonksiyonunu değiştirmesi gibi hâllerde, bu işlemlerin hukuka aykırılığı mefhum kazandığı takdirde, açılacak davalar neticesinde mülkiyet hakkının korunması ve şehircilik düzeninin tesisi mümkün hâle gelmektedir.

İmar Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca yapılan parselasyon işlemlerine karşı açılacak iptal davaları açılması ve takip edilerek neticelendirilmesi: İmar uygulaması niteliğindeki parselasyon işlemleri, taşınmazların düzenlenmesine yönelik olarak yapılan kamusal müdahaleler olup, hak sahiplerinin taşınmazları üzerindeki tasarruflarını doğrudan etkileyebilmektedir. Bu çerçevede, İmar Kanunu’nun 18. maddesi mucibince yapılan uygulamalar, çoğu zaman eşitlik ve ölçülülük ilkelerine aykırılık, kamuya terk oranlarının yüksekliği ya da teknik hata gibi nedenlerle iptale konu olabilmektedir. Hukuk bürosu tarafından yapılan tafsilatlı inceleme neticesinde, hak sahiplerinin müktesep hakları ile planlama ilkeleri arasında doğabilecek ihtilafen giderilmesi amacıyla dava açılmakta; süreç boyunca teknik raporlar, bilirkişi değerlendirmeleri ve içtihatlar ışığında etkin bir temsil sağlanmaktadır. Bu hizmetin neticesinde, tapu iptali, yeniden düzenleme veya zararların tazmini gibi müteaddiden hukukî sonuç doğabilmektedir.

Kamulaştırma davalarının takibi: Kamulaştırma işlemleri, kamu hizmeti amacıyla özel mülkiyete ait taşınmazlara idare tarafından el konulması sürecidir ve bu işlemler hem Anayasa’nın mülkiyet hakkı koruması hem de Kamulaştırma Kanunu hükümleri çerçevesinde sıkı denetime tâbidir. Şöyle ki; kamulaştırmanın usule uygun yapılmaması, bedel tespitinin hakkaniyete aykırı belirlenmesi, taşınmazın gerçekten kamu yararına alınıp alınmadığı gibi hususlar, sıklıkla iptal ve bedel tespiti davalarına konu olmaktadır. Konuyla ilgili yapılacak mülâhaza ve tetkik ile işlemin hukukî dayanağı sorgulanmakta, gerektiğinde yürütmenin durdurulması ya da tazminat talepli davalar ikame edilmektedir. Bu itibarla, kamulaştırma işleminin iptali, bedelin yeniden tespiti veya kamulaştırmasız el atma gibi müstesna durumlarda hak sahiplerinin adalet duygusunun zedelenmemesi adına etkin bir hukuki süreç yürütülmektedir.

İmar mevzuatından kaynaklanan diğer dava ve işlerin takibi ve mevzuat ile ilgili bilgilendirme hizmeti sunulması: İmar hukukuna dair uyuşmazlıklar yalnızca planlara karşı açılan davalarla sınırlı olmayıp; yapı ruhsatı, yıkım kararı, iskan işlemleri, yapı kayıt belgeleri, yapı denetim raporları, aykırı yapılaşma cezaları gibi pek çok idari işleme yönelik hukuki süreçleri de kapsamaktadır. Bu doğrultuda hukuk bürosu tarafından sunulan danışmanlık ve bilgilendirme hizmeti, bireylerin ve yatırımcıların güncel mevzuat hakkında doğru yönlendirilmesini, hak ve yükümlülükleri bakımından bilinçli hareket etmesini sağlar. Bu hizmet, uygulamada sıkça karşılaşılan hata ve eksikliklerin önüne geçilmesine imkân tanımakta, bilhâssa yeni projelerin planlama ve ruhsatlandırma süreçlerinde önleyici hukukî destek sunmaktadır. Bu çerçevede verilen düzenli bilgi akışı, yatırım güvenliği, mülkiyet hakkının korunması ve mevzuata uyum açısından telâkki edilmesi gereken hayati bir unsurdur.

Yapı Ruhsatı ve Kullanma İzinlerine İlişkin İptal ve Tazminat Davaları: Yapı ruhsatı ya da yapı kullanma izni işlemlerinin hukuka aykırı biçimde tesis edilmesi hâlinde, bu işlemlere karşı iptal ve/veya tazminat davaları açılması, mülk sahiplerinin zararlarının telafisi açısından önem arz etmektedir. Şöyle ki; bazı hâllerde idare, imar planına aykırı şekilde yapı ruhsatı düzenlemekte, bu ruhsata güvenerek inşaat yapan kişi ise daha sonra yıkım tehdidi ve yaptırımlarla karşılaşmaktadır. Bu gibi durumlarda, ruhsatın iptaliyle birlikte kişiye tanınan kazanılmış hakların değerlendirilmesi gerekir. Bu hizmet kapsamında ruhsat işleminin hukukî dayanaktan yoksun olup olmadığını tetkik edilerek, zararların karşılanması adına tam yargı davası açılması için gerekli hazırlıkları yapılmaktadır. Netice itibarıyla, mülkiyet hakkı gibi temel hakların korunması amacıyla sunulan bu hizmet, hukuka uygun olmayan işlemlere karşı etkili bir başvuru yoludur.

Yapı Kayıt Belgesine Dayalı Tapu ve Kat İrtifakı İşlemlerinin Takibi: İmar Barışı düzenlemeleri kapsamında alınan yapı kayıt belgeleri, belirli şartların sağlanması hâlinde mülkiyetin kazanılmasına imkân tanımaktadır. Ancak bu süreçte tapuya tescil, kat mülkiyeti kurulması, belediyeden görüş alınması gibi birçok teknik ve hukukî işlem süreci söz konusu olduğundan, avukat desteğiyle yürütülmesi gereklidir. Mâna itibarıyla yapı kayıt belgesi, bir yapılaşmanın hukuka uygunluğu yönünden mutlak bir hak doğurmasa da, mülkiyetin tesisinde önemli bir belgedir. Bu alanda sunulan hizmetler içinde, yapı kayıt belgesinin iptali riskine karşı önleyici tedbirlerin alınması, idareyle yazışmaların mevzuata uygun yürütülmesi ve gerekli hâllerde tapu iptali davalarının açılması da yer alır.

İmar Hukukuna İlişkin Bilirkişi Raporlarının Tetkiki ve İtiraz Sürecinin Yürütülmesi: İmar hukukuna dair davalarda bilirkişi raporları, mahkemelerce hüküm kurulmasında belirleyici rol oynamakta olup, bu raporların içeriği, dayandığı teknik ve hukukî gerekçeler, tarafların haklarını doğrudan etkileyebilmektedir. Bilhâssa plan iptali, ruhsat iptali veya 18. madde uygulamalarına ilişkin dosyalarda düzenlenen bilirkişi raporlarının tafsilâtla tetkik edilmesi, raporun çelişkili, eksik veya mevzuata aykırı olması hâlinde etkili bir itiraz dilekçesi hazırlanması, imar hukuku alanında sunulan avukatlık hizmetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Şöyle ki, bilirkişi raporları bazen hatalı saptamalara, sübjektif kanaatlere dayanabilmekte; bu da adaletin tecellisini sekteye uğratmaktadır. Bilirkişi görüşünün maddi vakıaya uygunluğu, kanun hükümleri, içtihatlar ile örtüşüp örtüşmediğini değerlendirilerek; gerekirse ikinci bir bilirkişi incelemesi talep edilmektedir.

İmar hukuku, yerleşim alanlarının planlı biçimde geliştirilmesi, yapılaşmanın kamu yararı doğrultusunda düzenlenmesi ve kentleşme süreçlerinin hukuki çerçevede denetlenmesi amacıyla şekillenmiş, teknik ve disiplinlerarası niteliği haiz bir hukuk dalıdır. Bu alan, yalnızca yapılaşma kurallarını belirlemekle kalmayıp, taşınmaz mülkiyeti ile kamusal düzen arasındaki hassas dengeyi de tesis etmeye matuftur. Şöyle ki, gerek anayasal mülkiyet hakkının sınırlandırılması gerekse kamu düzeninin tesisi açısından, imar hukukunun taşıdığı mâna, yalnızca bireyler yönünden değil, toplumsal refah açısından da mühimdir.

İmar mevzuatı, 3194 sayılı İmar Kanunu başta olmak üzere, çeşitli yönetmelikler, genelgeler ve mahallî idare düzenlemeleriyle şekillenmektedir. Bu bağlamda, şehircilik ilkeleri, planlama teknikleri, yapılaşma standartları ve ruhsatlandırma süreçleri gibi hususlar, bu yasal düzenlemeler çerçevesinde tanzim edilmektedir. Mevzuatın lafzı kadar, uygulamada karşılaşılan uyuşmazlıkların çözümünde ortaya konan yargı içtihatları da bu alandaki hukuki rejimin tayininde belirleyici olmaktadır.

Ancak imar hukukuna dair meseleler yalnızca planlama ve ruhsatlandırma düzeyinde kalmayıp, bu planlara itiraz, iptal, tadilat, uygulama imar planı farklılıkları, kamulaştırma ve yapı kayıt süreçleriyle de doğrudan ilintilidir. Bu noktada, idari işlemlere karşı açılan iptal davalarında mahkemelerce yapılan hukuka uygunluk denetimi, hem kamu yararının varlığını hem de şehircilik esaslarına uygunluğu tetkik etmeyi gerektirir. Lakin kimi durumlarda plan tadilatları, bireysel yararları önceleyen keyfî düzenlemelere evrilmekte, bu da “kamu yararı” mefhumunu tartışmalı hâle getirmektedir.

Bir diğer önemli husus da yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni gibi belgelerin hukuka aykırı düzenlenmesiyle ilgili ihtilaflardır. Misal olarak, imar planına aykırı biçimde düzenlenmiş bir yapı ruhsatı, sonradan iptal edilse dahi inşa edilen yapının yıkılması ya da yapı kullanma izninin iptali gibi müessir sonuçlar doğurabilmektedir. Bu tür işlemler, hak sahiplerinin müktesep hak iddiasını gündeme getirse de, Yargıtay içtihatlarında müktesep hakkın oluşumu için işlemin açık, kesin ve kazanılmış olması gerektiği yönünde müttehit görüş hâkimdir.

İmar affı ve yapı kayıt belgesi uygulamaları da imar hukukunun güncel meseleleri arasında yer almaktadır. Her ne kadar bu düzenlemeler, fiilî durumun yasallaştırılması yoluyla idare ile vatandaş arasındaki uyuşmazlıkları bertaraf etmeyi hedeflese de, şehircilik ilkeleri açısından tartışmalı bir zemin doğurmaktadır. Bu itibarla, imar barışı kapsamında alınan belgelerin yapı maliklerine hukuken ne tür haklar tanıdığı, hangi hâllerde bu belgelere dayanılarak tapu tescili ya da yapı kullanma izni alınabileceği hususları, hukuk bürosu eliyle detaylı biçimde mütalaa edilmesi gereken konulardandır.

İmar planlarının iptali davasında davacı sıfatı ve süre meselesi, bilhassa önem arz etmektedir. Planların ilanıyla birlikte başlayan süreler, her ne kadar kamu düzenine dair işlemler söz konusu olsa da, hak düşürücü niteliktedir. Bu noktada, ilgililerin “menfaat ihlali” temelinde dava açma hakkı bulunmakta; lakin bu menfaatin soyut değil, kişisel ve güncel bir zarar ihtimaline binâen somut biçimde ortaya konması gerekmektedir. Aksi hâlde mahkemeler davayı ehliyet yönünden reddetmekte; bu da hak arama özgürlüğü açısından telafisi güç neticeler doğurmaktadır.

Yargısal denetim sürecinde ise, idare mahkemelerinin plan kararlarını iptal etmesi neticesinde tesis edilen işlemlerin, geri alınması ya da kaldırılması gibi müteaddiden sonuç doğurması mümkündür. Bu süreçte müktesep hak, kazanılmış statü, plan hiyerarşisi ve şehircilik ilkelerine uygunluk gibi kavramların her biri, ayrıntılı bir hukuki analiz gerektirir. Şehir plancısı, harita mühendisi ve diğer teknik uzmanların raporları bu tür dosyalarda hukukî değerlendirmenin ayrılmaz parçası hâline gelmektedir.

İmar uygulamaları bağlamında, 18. madde uygulamaları olarak bilinen arsa ve arazi düzenlemeleri de sıklıkla uyuşmazlık konusu olmaktadır. Bu uygulamalar, maliklerin taşınmazları üzerinde yapılan düzenlemelere muvafakat etmeden pay kaybına uğraması, kamuya terk edilen alanların oranı ve tescil işlemlerinde doğan hatalar gibi ihtilaflara zemin hazırlamaktadır. Hâliyle, bu tür durumlarda “eşitlik ilkesi” ve “ölçülülük ilkesi” çerçevesinde bir değerlendirme yapılması elzemdir.

İmar hukukuna dair davalarda, yürütmenin durdurulması talepleri de önemli bir yer tutmaktadır. Zira telafisi güç ve imkânsız zararların önlenmesi amacıyla, mahkemelerin bu tür talepleri değerlendirirken kamusal yarar ile bireysel haklar arasında adil bir denge kurması gerekmektedir. Şöyle ki, mahkemece yapılacak ilk inceleme sonucunda, idari işlemin açıkça hukuka aykırı olduğu yönünde bir kanaate varılması hâlinde, yürütmenin durdurulması kararına hükmedilmesi beklenmektedir.

Bu çerçevede, imar hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukatın dosya bazında plan değişikliklerini, uygulama hatalarını ve yargı sürecini tetkik etmesi büyük önem arz etmektedir. Özellikle taşınmazın değeri, kentleşme baskısı, yatırım projeleri gibi parametrelerin devrede olduğu hâllerde, ihtilafen doğabilecek hak kayıplarının önüne geçilmesi için alanında tecrübeli bir avukatın görüşüne başvurulması, en makul yol olarak telâkki edilmelidir.

İmar hukuku yalnızca teknik bir planlama meselesi değil; hak, mülkiyet ve kamu yararı ekseninde şekillenen çok katmanlı bir hukuk alanıdır. Bu bağlamda, imar mevzuatına hâkimiyet, idari ve yargısal süreçlerin doğru yönetimi ve teknik detayların hukuka uygun biçimde yorumlanması, bireysel hakların korunması açısından elzemdir. Müstesna bilgi birikimi ve pratiğe dayalı hukukî mülâhaza gerektiren bu tür işlemlerde, uzman bir hukuk bürosu nezdinde istişare edilmesi, uzun vadede mülkiyet hakkı ve yatırım güvenliği açısından hayati bir katkı sağlayacaktır. İzahtan varestedir ki, teknik bilgi ile hukukî tetkikin kesişiminde yer alan bu alanda, profesyonel destek almak, hakikatin tecellisi ve adaletin temini bakımından mühimdir.