Dernekler Hukuku
Dernek kuruluşu, tüzük hazırlığı, hukuki danışmanlık, gayrimenkul işlemleri ve idari davalar gibi çeşitli dernekler hukuku hizmetlerini profesyonel bir şekilde sunuyoruz.
Dernekler hukuku, Türk hukuk sisteminde sivil toplum faaliyetlerinin hukuki zeminini teşkil eden, teknik ve sistematik yapısıyla dikkat çeken bir alandır. Dernekler, belirli ve meşru bir amacı gerçekleştirmek için en az yedi gerçek veya tüzel kişinin irade birliğiyle kurdukları tüzel kişiliklerdir. Bu kuruluş süreci, yalnızca bir belge sunumu ya da beyan işleminden ibaret olmayıp, çok yönlü bir hukukî denetim sürecini de ihtiva eder. Derneklerin kurulması, faaliyet göstermesi, denetlenmesi ve sona erdirilmesine ilişkin süreçler, Medeni Hukuk ile birlikte İdare Hukuku, Ceza Hukuku ve zaman zaman İcra ve İflas Hukuku müktesebatı içinde değerlendirilir.
Her şeyden önce dernek kuruluşunda en mühim evrak tüzüktür. Zira tüzük, derneğin mâhiyetini, organlarını, faaliyet alanlarını ve karar mekanizmalarını belirleyen bir anayasadır. Hatalı veya eksik tanzim edilmiş bir tüzük, sadece idari bir zafiyet değil, aynı zamanda hukuki ihtilafların da kaynağıdır. Bu noktada mütalaa edilmesi gereken husus, tüzüğün ilgili mevzuata uygunluğu ve uygulanabilirliğidir. Organların yetki sınırları, karar nisapları ve üyelik koşulları gibi konuların tafsilâtla düzenlenmiş olması, ileride doğacak müesses hukuki problemleri bertaraf eder.Tüzük çerçevesinde oluşturulan organlar, özellikle genel kurul, yönetim ve denetim kurulları, faaliyetlerin hukuka uygun şekilde yürütülmesinden doğrudan mesuldür. Bu organlarca alınan kararların hukuka uygunluğu, idari denetim ve yargı denetimi kapsamında sıklıkla tetkik edilmektedir. Bölge Adliye Mahkemeleri Ceza Dairelerinin dernek yöneticilerinin sorumluluğuna ilişkin değerlendirmeleri ve Yargıtay içtihatlarının genel eğilimi, bu kararların yalnızca şekilsel değil, maddi hukuk açısından da denetleneceğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, görev süresini aşan yetki kullanımı veya üye haklarına aykırı tasarruflar, doğrudan iptal davasının konusu yapılabilmektedir.Bir dernek faaliyetini sürdürebilmek için zaman zaman idareyle temasa geçmek zorundadır. Etkinlik izinleri, yardım toplama başvuruları, faaliyet alanı genişletme talepleri gibi işlemler, dilekçeyle ilgili mercilere yapılacak müracaatlarla yürütülür. Hâliyle, bu işlemler sırasında yapılan maddi veya şekli hatalar, dernek faaliyeti üzerinde duraksamalara sebebiyet verebilir. İdari mercilerin işlem tesisinde takdir yetkisi olmakla birlikte, bu yetki keyfilik doğurmaz; hukuka aykırı işlem tesis edilmesi hâlinde yargı yolu açıktır.Dernekler zaman içerisinde mal edinme hakkını kullanarak taşınmaz sahibi olabilirler. Gayrimenkul alım-satım işlemleri, bağışlar veya kamu tahsisleri gibi yollarla derneğin malvarlığı genişleyebilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, bu işlemlerin mevcut mevzuatla ve tüzükle uyumlu yürütülmesidir. Gayrimenkul işlemlerinde yapılan usulsüzlükler, denetim raporlarına konu olabilir ve idarî yaptırımların yanı sıra cezaî sorumluluklar da doğurabilir. Bu nedenle gayrimenkul işlemlerinde, özellikle tapu kayıtları ve mülkiyet devri süreçlerinde her ayrıntının tetkiki elzemdir. Şu soru sıklıkla gündeme gelmektedir: “Dernek gayrimenkullerine ilişkin işlemler neden özel dikkat gerektirir?” Bu soruya cevap mahiyetinde belirtmek gerekir ki, derneklerin malvarlıkları kamu yararına faaliyetlerin finansmanında kullanıldığından, herhangi bir usulsüzlük yalnızca dernek üyelerini değil, kamu düzenini de ilgilendirebilir. Bu yüzden tapu işlemlerinde her bir adımın, ilâm ve resmî belgelerle desteklenmesi, sonraki ihtilafların önüne geçecektir.Derneklerin idari işleyişi dışında karşılaşabileceği diğer bir önemli alan, alacak ve borç ilişkileridir. Türk İcra ve İflas Hukuku açısından değerlendirildiğinde, derneklerin birer tüzel kişilik olarak icra takibine taraf olabileceği, gerektiğinde alacaklarını tahsil amacıyla ilâmsız veya ilâmlı takip başlatabileceği unutulmamalıdır. Bilâkis, borçlu hâle gelmeleri durumunda, mallarının haczedilmesi yahut iflasa sürüklenmeleri teorik olarak mümkün olmakla birlikte, kamu yararına çalışan derneklerin statüsünün bu işlemler üzerinde etkili olacağı da mülâhazaya alınmalıdır.Derneğin feshi ise, en çok tartışmaya açık ve teknik süreci barındırır. Kimi zaman tüzükte belirtilen hallerin gerçekleşmesi, kimi zaman mahkeme kararıyla derneğin sona erdirilmesi mümkündür. Bu süreçte gerek usul kurallarına uyulmaması, gerekse fesih kararının yeterli gerekçeye dayanmaması hâlinde, kararın iptali dahi söz konusu olabilir. Dernek üyelerinin haklarının korunması amacıyla, bu tür süreçlerde yargı denetiminin sağlıklı işleyebilmesi için her aşamada gerekçeli kararlar verilmesi şarttır.Sözleşme ilişkileri de dernekler bakımından hukuki sorumluluk doğuran alanlardan biridir. Dernekler faaliyetlerini sürdürebilmek için kimi zaman tedarikçilerle, kimi zaman hizmet sağlayıcılarla sözleşme ilişkisine girebilir. Bu sözleşmelerin hazırlanmasında ve ifasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklar, genel hükümlere tâbi olarak mahkemeye taşınabilir. Ekseriyetle sözleşmelerin açık, anlaşılır ve tüzükle çelişmeyecek biçimde düzenlenmesi, ileride çıkabilecek hukukî problemleri bertaraf eder.Derneklerin kuruluşundan tasfiyesine kadar olan süreç, teknik detaylar içeren ve farklı hukuk disiplinlerini ilgilendiren çok yönlü bir yapıdır. Dernek faaliyetlerinin hukuka uygun yürütülmesi, yalnızca iç işleyişin değil, kamusal güvenliğin de teminatıdır. Bu bakımdan, işlemlerin her aşamasında hukuk kurallarına uygun davranılması, derneklerin sürdürülebilirliğini sağlar. Hâliyle, özellikle karmaşık süreçlerde alanında yetkin kişilerin yönlendirmesi, derneklerin karşılaşabileceği riskleri asgariye indirir. Dolaylı olarak ifade etmek gerekirse, bu yönlendirme olmaksızın yapılan işlemlerde hataların telâfisi çoğu zaman güç olmakta, sonuçlar ise umulmadık zararlarla neticelenebilmektedir.Tüm bu süreçler göstermektedir ki, dernekler hukukuna ilişkin işlemler yalnızca şekli bir evrak düzenleme süreci olmayıp, çok yönlü bir hukukî mütalaa gerektirir. İdari işlemlerin hukuka uygunluğu, kararların denetimi, malvarlığı işlemleri ve sözleşme düzenlemeleri gibi her adım, teknik detaylarla örülüdür. Bu tekniklik, sürecin herhangi bir aşamasında yapılan bir hatanın, ileride ciddi müeyyidelere yol açabileceğini göstermektedir. İşte bu noktada, hukukî süreçlerin gerektirdiği bilgi derinliği ve yargı pratiği, uzman kişilerin yönlendirmesini zaruri kılmaktadır. Doğrudan yönlendirme vermekten kaçınmakla birlikte, tüm bu işlemlerde uzman kişilerin desteğiyle hareket edilmesi, hem zaman hem kaynak israfının önüne geçer. Bu tür bir destek sayesinde, dernekler hem adaletin tesisi hem de faaliyetlerinin sürdürülebilirliği açısından sağlam bir zemine kavuşur.Hukuk büromuzca Dernekler Hukuku alanında başlıca şu hizmetler sunulmaktadır:Dernek kuruluş işlemlerinin takibi ve neticelendirilmesi: Dernek kuruluşu, Türk Medeni Kanunu’nun 56. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, en az yedi kurucu tarafından gerçekleştirilen bir irade beyanına dayanır. Kuruluş bildirimi, tüzük ve diğer zorunlu belgelerin, il mülki idaresine verilmesiyle süreç başlatılır. Bu işlemlerin eksiksiz yapılması, derneğin tüzel kişilik kazanması bakımından hukukî bir zorunluluktur. Eksiklik hâlinde kuruluşun tamamlandığı telâkki edilemez; bu ise faaliyetlerin durmasına veya iptaline yol açabilir. Kuruluş sürecinde, geçici yönetim kurulunun atanması, yerleşim yeri tespiti ve vergi numarası alınması gibi teknik işlemler, belirli bir sıralama ve usul dâhilinde yürütülmelidir. Hukukî süreçler açısından mühim olan, tüzüğün mevzuata uygunluğu ve kuruluşun kamu düzenine aykırı olmamasıdır. Aksi hâlde, kamu yararına aykırılık nedeniyle müdahale gündeme gelebilir. İdari denetim süreci sonucunda kurucu iradenin hukukî meşruiyeti sorgulanabilir. Soru: “Kuruluş sürecinde yapılan usul hataları, tüzel kişilik kazandıktan sonra telafi edilebilir mi?” Cevap: Hâliyle bu tür hatalar, eğer kuruluştan önce tespit edilirse geri çevrilebilir. Ancak tüzel kişilik kazanıldıktan sonra yapılan hatalar, yalnızca tadil veya fesih yoluyla düzeltilebilir. Zira kuruluş anı itibarıyla kazanılan tüzel kişilik, ilâm hükmündedir ve geriye etkili şekilde ortadan kaldırılamaz.Dernek tüzüğü hazırlanması ve hukuki bilgilendirme hizmeti: Tüzük, bir derneğin “anayasa”sı niteliğinde olup, teşkilat yapısının ve faaliyet sınırlarının belirleyicisi konumundadır. Kanunî zorunluluk gereği, derneklerin tüzüklerinde; unvan, amaç, faaliyet alanları, üyelik koşulları, organlar ve mali hükümler gibi hususlara yer verilmelidir. Tüzükteki eksiklik, yorum farklılığına ve idarî ihtilafa neden olabilir. Bu durum, hem idari para cezası hem de faaliyet durdurma tedbirlerine sebebiyet verebilir. Özellikle genel kurul ve yönetim kurulu görevleri, yetki ve sorumlulukları tafsilâtla düzenlenmelidir. İlgili mevzuat uyarınca alınan kararların iptali veya geçersizliği ancak bu tüzük hükümlerine göre değerlendirilebilir. Bu bağlamda, tüzükte açık olmayan hükümler, mahkemelerce tevilen yorumlanmakta ve zaman zaman Yargıtay’ın yerleşik mukarreratıyla şekillenmektedir. Dernek yönetiminin keyfî tasarruflarda bulunması, tüzük hükümleriyle doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda şu sual anlamlıdır: “Tüzük hükümleri ile mevzuat çeliştiğinde hangisine öncelik verilir?” Cevaben belirtmek gerekir ki, hukuk devleti ilkesi mucibince, kanun üstündür. Dernek tüzüğü, yasa ile çelişemez. Bilâkis, çelişmesi hâlinde ilgili hüküm geçersiz sayılır; idarî otorite tarafından iptal edilir yahut yargı yoluna taşınarak ilga edilir.Derneğin organ ve müdürlüklerinin her türlü kararının hukuka uygunluğunun incelenmesi ve işbu kararlara karşı gerekli davaların açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Dernek organlarının hukuka uygun karar alması, yalnızca iç düzenin değil, aynı zamanda dış denetimin de temel dayanağını oluşturur. Genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kurulu tarafından alınan kararların geçerliliği, ilgili tüzük hükümlerine ve mevzuata uygunluğa bağlıdır. Binâen, organların yetki sınırlarını aşan veya amaç dışı kararları, mahkemeler nezdinde iptal edilebilir niteliktedir. Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri ile Yargıtay kararlarında, dernek organlarının keyfî kararlar almasının hukuki güvenliği ihlâl ettiği yönünde ciddi mülâhazalar bulunmaktadır. Bu tür durumlarda, kararların iptali veya butlanı için açılacak davalarda, dernek üyesi sıfatı veya zarar gören taraf olma şartı aranır. Özellikle mali kararlar, üyelikten çıkarma veya faaliyet alanı değişiklikleri gibi işlemler, ilâm niteliğinde mahkeme kararlarıyla denetlenebilir hâle gelir. Şöyle ki, kararların iptali için açılan davalarda dava süresine riayet edilmemesi hâlinde hak kaybı doğar. Bu nedenle, usule dair hataların önlenmesi adına kararların tebliği, ilanı ve yürürlük zamanının net şekilde belirlenmesi gerekir. Hâliyle, kararların iptali sürecinde İcra ve İflas Hukuku’na benzer şekilde süreler, şekil şartları ve ispat yükümlülükleri belirleyicidir.Dernek faaliyeti temelinde gerekli izinlerin alınması için dilekçe hazırlanması ve ilgili birimlere müracaat yapılması: Derneklerin düzenledikleri faaliyetlerin, kamu düzenine uygun olması ve ilgili mercilerden gerekli izinlerin alınması yasal zorunluluktur. Bu izinler, toplantılar, yardım kampanyaları, yurtdışı faaliyetleri veya kamuya açık etkinlikler olabilir. Her bir faaliyet için idareye sunulan dilekçenin içeriği, faaliyetle ilgili açıklamalar, izin kapsamı ve tarih bilgilerini içermelidir. Eksik ya da muğlak dilekçeler, ret kararıyla neticelenebilir. İdarenin takdir yetkisi, mutlak bir serbesti anlamına gelmemektedir. Anayasada güvence altına alınmış olan dernekleşme özgürlüğü mucibince, idari işlemlerde ölçülülük ilkesi gözetilmelidir. Hâlbuki son dönemde bazı mahkemelerde idarenin keyfî gerekçelerle başvuruları reddettiği görülmektedir. Bu tür durumlarda, işlemin iptali için İdare Mahkemeleri nezdinde dava açılması mümkündür. Peki, izin başvurularında yapılan ret işlemi, yalnızca idari mi değerlendirilir? İşlem yalnızca idari denetimle sınırlı olmayıp, mahkemelerce şekli ve maddi yönleriyle de tetkik edilebilir. Bilâkis, idari işlemin objektif ölçütlerden uzak olduğu hâllerde, iptali ve yürütmenin durdurulması kararı verilebilir. Bu noktada, hukukî hizmet almanın önemi açıkça ortaya çıkar.Dernek için gayrimenkul alım-satım işlemlerinin ilgili mevzuata uygun olarak hazırlanması ve bu yönde hukuki danışmanlık hizmeti sunulması: Dernekler, mal edinme serbestîsine sahiptir; ancak bu serbesti, mutlak değildir. Taşınmaz mal edinimi söz konusu olduğunda, ilgili mevzuata ve tüzük hükümlerine mutabık hareket edilmesi şarttır. Satın alma, bağış, hibe ya da vasiyet yoluyla edinilecek gayrimenkuller için gerekli bildirimlerin yapılması, tapu işlemlerinin eksiksiz yürütülmesi gerekir. Aksi hâlde, dernek malvarlığına yönelik işlemler, hükümsüzlük riski taşır. İcra ve İflas Hukuku çerçevesinde düşünüldüğünde, derneklerin taşınmazları rehnedilebilir veya haczedilebilir nitelikte olabilir. Bu durum, özellikle derneğin ticari faaliyetlere girmesi hâlinde önem kazanır. Gayrimenkul alım ve satım işlemleri, ileride doğabilecek alacaklı-borçlu ilişkileri açısından da hukukî altyapıya sahip olmalıdır. Zira, gayrimenkul üzerinde üçüncü kişilerin hak iddia etmesi hâlinde, tapu iptali davaları kaçınılmaz olur. Bu işlemler sırasında, tapu müdürlüğüne sunulan belgelerin tüzükle çelişmemesi, genel kurul kararı alınmış olması ve hukuki ehliyetin bulunması gerekmektedir. Bilhâssa bağış yoluyla gelen malların dernek amacı doğrultusunda kullanılması, kamu yararı açısından da ayrı bir önem taşır. Aksi hâlde, kötüye kullanım iddiaları adli ve idari soruşturmalara konu olabilir.Devlet adına intikal ettirilmiş olan dernek gayrimenkullerinin geri alınması ve dernek adına tescili için gerekli davaların açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Devlet adına tescil edilen taşınmazların, ilgili dernek tarafından geri alınması süreci, tapu iptali ve tescil davalarını gündeme getirir. Bu tür davalar, mülkiyet hakkının yeniden tesisi bakımından önem taşır. Uygulamada, mülga derneklerin veya işlevini yitirmiş vakıf benzeri oluşumların taşınmazlarının Hazine’ye geçmesi, yeni kurulan veya yeniden aktif hale gelen dernekler için mülkiyet sorunlarına yol açmaktadır. Söz konusu gayrimenkullerin geri alınması için, öncelikle dernek ile taşınmaz arasında mâna ve maksat birliği kurulmalı; sonrasında tapu iptal ve tescil davası açılmalıdır. Tapu davalarında zamanaşımı, mülkiyetin iktisabında kullanılan sebebe bağlı olarak değişmekte olup, hak düşürücü süreler açısından dikkatli olunması elzemdir. Yargı mercileri, bu tür davalarda mülkiyetin amacı, tasarruf şekli ve kamusal menfaatin varlığını tafsilâtla değerlendirmektedir. Gayrimenkulün uzun süre kamuya terk edilmesi veya kamu hizmetine tahsis edilmesi hâlinde, Hazine lehine zilyetlik kazanımı gündeme gelebilir. Hâliyle, dernek lehine tescil kararı verilebilmesi için mülkiyetin tarihsel ve hukuki bağlamda dernek faaliyetleriyle örtüşmesi gerekir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, söz konusu davalarda ispat yükü dernek üzerindedir. Taşınmazın fiilen kullanıldığına, tahsis edildiğine veya derneğin tüzel kişiliği altında iktisap edildiğine ilişkin belgelerin sunulması şarttır. Mahkemeler, mefhum olarak kamusal yarar ile dernek mülkiyeti arasındaki çizgiyi dikkatle tetkik eder. Bu süreçte, kamu idaresi ile kurulacak yazışmalar, delil mahiyetinde kullanılabilmektedir.Derneğin tesisi, işleyişi ve feshine ilişkin idari ve hukuki davaların açılması ve dava sürecinin takip edilerek neticelendirilmesi: Bir derneğin tesisiyle başlayan süreç, işleyişi boyunca karşılaşılan uyuşmazlıklarla şekillenir ve netice itibarıyla fesihle sonlanabilir. Bu kapsamda; tüzel kişiliğin kazanılması, organların düzgün işlemesi ve sona erdirilme süreçleri çeşitli dava türlerini beraberinde getirir. Tüzükteki hükümlerin ihlali, üyelerin haklarının kısıtlanması, yetkisiz harcamalar gibi durumlar; işleyişe ilişkin dava türlerini doğurur. Bu tür davalar hem dernek içi ihtilafları çözer hem de derneğin kamu güvenliğiyle bağını denetler. Derneklerin feshi, mahkeme kararıyla yahut kanuni şartların gerçekleşmesiyle mümkündür. Dernekler Kanunu ve Türk Medeni Kanunu uyarınca, amacı yasaya aykırı hâle gelen, kamu düzenini tehdit eden veya faaliyet göstermeyen derneklerin feshi talep edilebilir. Yargılamalarda, davacı sıfatı çoğunlukla mülki idarede olsa da, dernek üyeleri de bazı hâllerde doğrudan menfaatleri zarar gördüğü gerekçesiyle müracaatta bulunabilir. Bu durum, dernekler hukukunun müteaddiden kamu ve özel hukuku kesiştiren alanlarından biri olduğunu göstermektedir. Dernek fesih davalarında alınan kararlar, ilâm hükmündedir ve İcra ve İflas Hukuku bağlamında borçların tasfiyesi sürecini başlatabilir. Malvarlığı, tüzükte belirtilen başka bir derneğe veya kamuya devredilir. Bu süreçte, mevcut sözleşmelerin durumu ve devam eden dava dosyaları ayrıca ele alınır. Bu yönüyle fesih süreci, yalnızca bir sonlandırma işlemi değil; aynı zamanda hukukî bir tasfiye ve geçiş aşamasıdır.Dernekler hukukuna ilişkin her türlü sözleşmenin hazırlanması: Dernekler, faaliyetleri gereği pek çok sözleşmeye taraf olabilir. Hizmet alımı, kira, sponsorluk, bağış, ortaklık ya da tedarik sözleşmeleri, bu tür tüzel kişiliklerin hukukî yükümlülüklerini doğurur. Bu sözleşmelerin hazırlanmasında; tüzüğe, amaca, iç denetime ve mevzuata uygunluk gözetilmelidir. Hâlbuki uygulamada, matbu veya internetten kopyalanan sözleşmelerle işlem yapılması, ihtilafların doğmasına sebebiyet vermektedir. Sözleşmelerde yer alan hükümlerin, özellikle icra takibine elverişli olması ve ihtilaf hâlinde başvurulacak hukuk yollarının açık şekilde belirtilmesi gerekir. Derneğin taraf olduğu sözleşmeler, kamu yararını da ilgilendirdiğinden, sorumluluk kapsamı geniştir. Yargıtay’ın müstakar kararlarında, sözleşmeye taraf olan dernek yöneticilerinin, görev sınırlarını aşarak imzaladıkları belgeler nedeniyle şahsen sorumlu tutulabildikleri yönünde hükümler mevcuttur. Bu bağlamda hukukî danışmanlık hizmeti almak, yalnızca bir güvenlik tedbiri değil; aynı zamanda faaliyetlerin sürdürülebilirliği açısından da elzemdir. Telâkki edilmelidir ki, hukuken geçersiz bir sözleşme, yalnızca taraflar arasında değil, aleni fonksiyon taşıyan dernek yapısı nedeniyle kamu nezdinde de itibar kaybına neden olur. Hükmünce, dernekler hukukunda sözleşmeler, yalnızca irade beyanı değil, aynı zamanda kamusal sorumluluğun bir yansımasıdır.