Takipsizlik Kararlarına İtiraz
Adli kontrol, tutuklamaya alternatif bir tedbir olarak kişi hürriyetine daha az müdahaleyle ceza muhakemesinde denge sağlamayı amaçlar. Her bir yükümlülük için somut gerekçelere dayanması gerekirken, keyfi ve şablon kararlar hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edebilir. Bu kararlara karşı itiraz, önemli bir hukuki güvencedir.
Adli kontrol tedbiri, Ceza Muhakemesi Hukuku’nda tutuklamaya alternatif bir koruma tedbiri olarak düzenlenmiş olup, kişi hürriyetine yapılan müdahalenin ölçülülük ilkesine uygun şekilde sınırlandırılmasını amaçlamaktadır. Bu tedbir, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 109 ve devamı maddelerinde ayrıntılı olarak hüküm altına alınmıştır. Adli kontrol kararı, şüpheli veya sanığın kaçmasını, delilleri karartmasını ya da suç işlemeye devam etmesini engellemek amacıyla başvurulan bir önleyici mekanizma olup, doğrudan doğruya temel hak ve özgürlüklere müdahale niteliği taşıdığı için yargısal denetime açık bir işlemdir.
Adli kontrol kararı verilirken, yüklenen suçun niteliği, mevcut delil durumu, şüphelinin ya da sanığın kişisel özellikleri, sosyal çevresi ve suça ilişkin bağlantıları dikkate alınmalıdır. Bu noktada ölçülülük ilkesi, adli kontrol tedbirinin hem türünün hem de süresinin belirlenmesinde temel bir anayasal denetim aracıdır. Ölçülülük, müdahalenin amaca ulaşmak için elverişli, gerekli ve orantılı olması şartlarını birlikte içerir. Bu bağlamda, gereksiz ya da aşırı yükümlülükler getiren adli kontrol kararları, temel haklara yönelik ağır bir müdahale oluşturabileceği gibi, hukuka aykırılık da doğurabilir.
Adli kontrol kararına karşı itiraz imkânı, kişinin hürriyetini sınırlayan bu kararın hukuki denetimini sağlamaya yönelik önemli bir güvence mekanizmasıdır. İtiraz mercii, adli kontrol kararını veren Sulh Ceza Hakimliği değil, başka bir Sulh Ceza Hakimliği olup, bu süreçte usul ekonomisi, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru hakkı gibi ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır. İtiraz süreci, hem tedbirin tamamen kaldırılmasına hem de yükümlülüklerin azaltılmasına veya değiştirilmesine yönelik olabilir.
Uygulamada sıklıkla karşılaşılan sorunlardan biri, adli kontrol kapsamındaki yükümlülüklerin lafzî gerekçelere ve şablon ifadelere dayandırılarak tesis edilmesidir. Bilhassa haftada bir imza yükümlülüğü, yurtdışına çıkış yasağı, elektronik kelepçe uygulaması gibi ağırlaştırıcı tedbirler, somut olayla bağdaşmadığında ve dosya içeriğiyle gerekçelendirilmediğinde, keyfilik ihtiva eder ve hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil eder. Bu tür kararlar, hem Anayasa Mahkemesi hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali olarak değerlendirilebilmektedir.
Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri ile Yargıtay’ın içtihatlarında da görüldüğü üzere, adli kontrol tedbirlerinin keyfi şekilde uygulanması ya da gerekçesiz şekilde uzatılması, yargı kararlarının denetlenebilirliği ve hukuki güvenlik ilkesi açısından ciddi sorunlar doğurmaktadır. Bu nedenle, mahkemeler tarafından verilen adli kontrol kararlarının her bir yükümlülük için ayrı ayrı gerekçelendirilmesi, soyut ve klişe ifadelerden kaçınılması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kararlarında da sıklıkla vurgulanan husus, adli kontrol tedbirlerinin süreklilik arz etmesi halinde tutuklama ile benzer sonuçlar doğurabileceği ve bu durumun "özgürlükten yoksun bırakma" şeklinde yorumlanabileceğidir. Özellikle uzun süreli yurtdışına çıkış yasağı veya elektronik kelepçe uygulamaları bu bağlamda değerlendirilmekte; Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile bağlantılı olarak ihlal kararları verilebilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da adli kontrol benzeri koruma tedbirlerinin gerekliliği ve orantılılığı titizlikle değerlendirilmektedir. AİHM, bu tedbirlerin ancak somut bir ihtiyaç ve tehlike ortaya koyulduğunda meşru kabul edilebileceğini; aksi halde sözleşmenin 5. maddesi kapsamında kişi hürriyetine yönelik ihlalin doğabileceğini belirtmektedir. Mahkeme ayrıca, tedbirin uygulama süresinin belirsizliği veya otomatik uzatılması gibi hal ve vaziyetleri de denetlemekte ve gerekçesiz kararları yeterli görmemektedir.
Adli kontrol tedbirine karşı yapılacak itirazlarda dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de, bu başvuruların usule uygun şekilde ve yeterli gerekçelerle desteklenerek yapılmasıdır. Tedbirin keyfi olduğu, ölçüsüz olduğu ya da artık gerekliliğini yitirdiği yönündeki iddiaların, somut olayın özelliklerine ve mahkeme dosyasının içeriğine uygun şekilde somutlaştırılması, başvurunun kabulü açısından önemlidir. Aynı zamanda, değişen koşullar nedeniyle adli kontrol tedbirinin kaldırılması da talep edilebilir; misal olarak, delillerin toplanmış olması, suç vasfının değişmesi veya suç şüphesinin zayıflaması gibi hâller bu kapsamda değerlendirilebilir.
İtiraz başvurusunun hukuki dayanağının CMK m.110 ve devamındaki hükümler olduğunu belirtmek gerekir. Bu madde, adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını veya değiştirilmesini isteme hakkını düzenlemektedir. Bu bağlamda, itiraz merciinin incelemesi yalnızca şekli değil, aynı zamanda maddi yönüyle de olmalıdır. Hukuka aykırı ya da gereksiz tedbirlerin sürdürülmesi, adil yargılanma hakkına açıkça zarar verebilir.
Ceza avukatının bu süreçteki rolü, sadece teknik bir dilekçe sunmakla sınırlı değildir. Avukat, hem usulî güvencelerin sağlanmasını hem de müvekkilinin haklarının etkili biçimde korunmasını sağlar. Özellikle karmaşık hukuki süreçlerin yönetilmesi, adli kontrolün somut gerekçelerle çürütülmesi ve anayasal hakların ihlali iddiasının temellendirilmesi açısından uzman ceza avukatının desteği hayati önemdedir. Zira yanlış ya da eksik yapılan bir başvuru, müvekkilin aylarca sürecek haksız bir tedbire maruz kalmasına neden olabilir.
Adli kontrol kararlarına karşı yapılacak itirazlar, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının koruması noktasında önemli bir hukukî haktır. Bu hakkın tesiri ve faydası, başvurunun teknik hukuka ve içtihada uygun şekilde hazırlanmasına bağlıdır. Bu sebeple, uzman bir ceza avukatının desteğiyle hareket edilmesi, hem tedbirin kaldırılmasını mümkün kılacak hem de telafisi güç mağduriyetlerin önüne geçecektir.