Sosyal Medyada Lekelenmeme Hakkının Korunması (İçerik Kaldırma)

Dijital mecraların etkisinin artmasıyla birlikte kişilik haklarının korunması yeni bir boyut kazanmış; özellikle ceza soruşturması başlamamış veya beraat etmiş bireyler açısından, sosyal medyada yer alan içeriklerin hukuka uygun şekilde kaldırılması temel bir insan hakkı hâline gelmiş, 5651 sayılı Kanun ile bu süreç düzenlenmiş ve masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi adına, bireylerin içerik kaldırma veya arama motorlarından silme taleplerinde bulunarak itibarlarını korumaları mümkün kılınmıştır.

Günümüzde dijital mecraların etkisinin artmasıyla birlikte, kişilik haklarının korunması gerekliliği de farklı bir boyut kazanmıştır. Özellikle henüz ceza soruşturması başlamamış veya hakkında beraat kararı verilmiş kişiler için, sosyal medya platformlarında yer alan içeriklerin hukuka uygun şekilde kaldırılması, temel bir insan hakkı niteliği taşımaktadır.

Sosyal medyada yayılan asılsız iddialar ya da eski yargı süreçlerine ilişkin yanlış bilgiler, bireyin toplum nezdindeki itibarını ciddi şekilde zedeleyebilir. Bu nedenle, Türk hukukunda lekelenmeme hakkı çerçevesinde içerik kaldırma ve arama motorlarından silme işlemleri mümkün kılınmıştır.

5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Hakkında Kanun, bu süreçte başvurulacak temel yasal düzenlemelerden biridir. Kanun, özellikle kişilik haklarının ihlali durumunda içerik ve erişimin engellenmesi mekanizmalarını ayrıntılı şekilde düzenlemiştir. Lakin uygulamada, bu süreçlerin teknik ve hukuki karmaşıklık arz etmesi nedeniyle, bireylerin bir ceza avukatı vasıtasıyla hareket etmeleri önem arz etmektedir. Zira hak kaybına uğramamak adına usul kurallarına tam bir riayet şarttır. Şöyle ki, masumiyet karinesi Türk Anayasası'nın 38. maddesinde açıkça korunmuş olup, ceza soruşturması bulunmayan ya da beraat eden kişilerin, suçlu gibi gösterilmesi Anayasa’ya açık bir aykırılık teşkil eder.

Anayasa Mahkemesi kararlarında da vurgulandığı üzere, özel hayatın gizliliği hakkı ile kişilik hakları sosyal medya içeriklerinde korunması gereken temel değerler arasında yer alır. Mahkeme, lekelenmeme hakkını insan onurunun bir uzantısı olarak değerlendirmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre de, bireyin şöhreti ve itibarı, özel hayat kavramının ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla, sosyal medyada yapılan haksız yayınlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi kapsamında özel hayatın ihlali anlamına gelmektedir.

Halbuki kamuoyunun haber alma hakkı ile bireyin lekelenmeme hakkı zaman zaman çatışabilmektedir. Bu noktada, içerik kaldırma taleplerinde mahkemeler tarafından bir denge testinin yapılması elzemdir.

Netice itibarıyla, 5651 sayılı Kanun kapsamında kişilik hakkı ihlali iddiasıyla içerik kaldırılması için Sulh Ceza Hakimliklerine başvuru yapılabilir. Mahkeme, başvuru üzerine ihlalin varlığını değerlendirerek içeriğin kaldırılmasına ya da erişimin engellenmesine karar verebilir. Bu süreçte, Bölge Adliye Mahkemeleri Ceza Daireleri tarafından verilen kararlar, ilk derece mahkemelerine yol gösterici nitelik taşımakta olup, başvuruların değerlendirilmesinde önemli bir içtihat birliği oluşmaktadır.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da, bireyin ceza mahkemelerinde aklanmış olmasına rağmen sosyal medyada suçlu gibi lanse edilmesinin kişilik hakkı ihlali teşkil ettiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda, içeriklerin süratle kaldırılması gerektiği benimsenmiştir.

Bilhassa hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen kişiler açısından, sosyal medya içeriklerinde suç isnadı yapılması, açık bir hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Bu kişiler için içerik kaldırma talepleri adeta bir zorunluluk haline gelmiştir. Başvuru sürecinde, içeriğin hangi mecralarda yer aldığı, içeriğin niteliği, hedef gösterilip gösterilmediği gibi hususlar titizlikle analiz edilmelidir. İçerik kaldırma ve unutulma hakkı bu veriler çerçevesinde değerlendirilir. Şayet içerik kaldırma başvurusu doğrudan platforma yapılacaksa, platformun Türkiye temsilciliği bulunup bulunmadığı da ayrıca önem arz etmektedir. Temsilcilik kanalıyla doğrudan kaldırma talepleri sunulabilmektedir.

İçeriğin kaldırılmaması veya taleplerin yanıtsız kalması halinde, doğrudan Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuru yolu açılmaktadır. Hakimlik, karar verirken hem Anayasa hükümlerini hem de AİHM kararlarını dikkate almak zorundadır. Başvuru sürecinde usul ekonomisine riayet edilmesi ve gerekli belgelerin eksiksiz sunulması son derece önemlidir. Aksi halde başvurunun reddi söz konusu olabilir.

Ceza avukatı tarafından hazırlanacak olan başvuru dilekçesinde, ihlalin niteliği, müvekkilin maruz kaldığı zararlar, mevcut hukuki durum ve kaldırılması talep edilen içeriklerin URL adresleri ayrıntılı şekilde belirtilmelidir.

Ayrıca, sosyal medyada yer alan içeriğin yayım tarihi, erişim sayısı ve toplum üzerindeki etkisi gibi hususlar da mahkemenin takdir yetkisini kullanırken göz önünde bulunduracağı kriterler arasındadır.

Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kararlarında, lekelenmeme hakkı ihlali iddialarında etkili başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu nedenle Sulh Ceza Hakimliği kararlarına itiraz süreci de doğru şekilde işletilmelidir.

Sosyal medyada yer alan içeriklerin kaldırılması, sadece bireyin şeref ve haysiyetinin korunması açısından değil, aynı zamanda toplum düzeninin sağlanması açısından da önem arz etmektedir. Zira kamu güveninin sağlanması için bireyin masumiyetinin korunması şarttır.

Erişimin engellenmesi kararı ile içerik doğrudan görünmez hale getirilebilirken, içeriğin kalıcı olarak silinmesi için ayrıca platformlarla müzakere süreci gerekebilmektedir. Şöyle ki, birçok sosyal medya platformu içerik kaldırma kararlarına uyum sağlamakta, ancak bu süreçlerin hızlandırılması için profesyonel destek alınması büyük önem taşımaktadır. Halbuki bireysel başvurularda usul hataları nedeniyle içerik kaldırma taleplerinin reddi sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu durum bireyin lekelenmeme hakkını daha fazla ihlal etmektedir.

Mahkemeler, içerik kaldırılması taleplerinde bireysel zarar unsurunu da dikkate almakta, başvuru sahibinin sosyal yaşamı ve mesleki itibarı üzerindeki etkileri incelemektedir.

İçerik kaldırma ve arama motorlarından silinme süreçleri, bireyin dijital hafızadaki izlerini silmek için etkin araçlar sunmaktadır. Ancak sürecin doğru yönetilmesi esastır.

Ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi, sosyal medya yayınlarında da geçerlidir. Bu ilkenin ihlali, bireyin yalnızca hukuki değil, psikolojik ve sosyal zarar görmesine de yol açar.

Bilhassa kamusal alanda görev yapan bireyler (örneğin kamu görevlileri, avukatlar, akademisyenler) açısından lekelenmeme hakkı daha büyük bir önem taşımaktadır. Bu kişilerin itibarının korunması, demokratik toplum düzeninin bir gereğidir. Masumiyet karinesi, bir kimsenin suçluluğu kesinleşmiş yargı kararı ile sabit olana kadar suçsuz kabul edilmesini ifade eden evrensel bir hukuk ilkesidir. Bu ilke, yalnızca ceza yargılaması sürecinde değil, bireyin kamusal alanda algılanışı bakımından da önem arz eder. Sosyal medya platformlarında, bireylerin yargı kararı olmaksızın suçlu gibi gösterilmesi, masumiyet karinesinin ihlali niteliğindedir.

Özellikle sosyal medya ortamlarında, hızlı bilgi yayılımı ve geniş kitlelere erişim imkânı nedeniyle, henüz hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunmayan kişilerin suçlu ilan edilmesi ciddi hak ihlallerine yol açmaktadır. Halbuki, yargısal süreçlerin amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır ve bu süreçler tamamlanmadan bireylere yönelik ithamlar, hem hukuka hem de insan onuruna aykırıdır.

Sosyal medya yayınlarında masumiyet karinesinin gözetilmemesi, bireyin yalnızca hukuki itibarını değil, aynı zamanda psikolojik sağlığını ve sosyal statüsünü de olumsuz etkilemektedir. Birey, toplumdan dışlanabilmekte, mesleki hayatında geriye dönüşü imkânsız zararlar yaşayabilmekte ve ciddi psikolojik travmalarla karşı karşıya kalabilmektedir. Netice itibarıyla, bu zararlar doğrudan maddi tazminat ve manevi tazminat taleplerine de konu olabilecek niteliktedir.

Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru kararlarında ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da vurgulandığı üzere, masumiyet karinesi yalnızca devlet organlarını değil, toplumun tüm bireylerini bağlayan bir ilkedir. Şöyle ki, medya organları, sosyal medya kullanıcıları ve kamusal söylem sahipleri, yargı süreçleri tamamlanmadan herhangi bir kimseyi suçlu gibi gösterme yükümlülüğünden kaçınmak zorundadır.

Masumiyet karinesinin ihlal edilmesi durumunda, birey Anayasa’nın m. 17. hükmü ile düzenlenen "kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı" kapsamında devletten ve ilgili kişi veya kurumlardan hukuki koruma talep edebilmektedir. Bilhassa sosyal medya içerikleri aracılığıyla yapılan ithamlar nedeniyle bireyin lekelenmeme hakkının ihlali söz konusu olduğunda, içerik kaldırma ve tazminat davaları gündeme gelebilmektedir.

İnternet ve sosyal medya ortamında yapılan yayınlar nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edilmesi, 5651 sayılı Kanun çerçevesinde içerik kaldırma ve erişim engelleme taleplerini gündeme getirmektedir. Bu bağlamda, bireyin kişilik haklarını koruma amacıyla doğrudan Sulh Ceza Hakimliklerine başvuru yapılabilmekte, böylece hukuki koruma mekanizmaları işletilebilmektedir.

Ancak, sosyal medya platformlarının küresel yapısı ve bazı içeriklerin hızla yayılması nedeniyle, bireyin uğradığı zararın tam olarak giderilmesi her zaman kolay olmamaktadır. Lakin ceza avukatı aracılığıyla yapılacak profesyonel girişimler, hem içeriklerin süratle kaldırılması hem de bireyin itibarının yeniden tesisi açısından büyük önem taşır.

Masumiyet karinesinin sosyal medya yayınlarında da korunması, hukuk devleti ilkesinin ve insan haklarının fiilen yaşatılması bakımından vazgeçilmezdir. Bu nedenle, bireylerin haklarını etkin bir şekilde savunabilmeleri için teknik bilgi ve deneyime sahip bir ceza avukatından hukuki destek almaları zaruri hale gelmiştir.

İçerik kaldırma sürecinde hızlı ve etkili adımlar atılması, mağdurun ikinci kez mağdur edilmesinin önüne geçer. Aksi halde, ihlalin devam etmesiyle zarar büyüyebilir ve geri dönüşü zor hale gelebilir. Ceza avukatı desteğiyle içerik kaldırma süreçlerinin yürütülmesi, sürecin teknik, hukuki ve stratejik boyutlarının etkili şekilde yönetilmesini sağlar. Böylece hem hak kaybı önlenir hem de içeriklerin süratle kaldırılması sağlanır.

Özellikle delil tespiti, başvuru ve itiraz dilekçelerinin hazırlanması, içeriklerin URL bazlı ayrıştırılması gibi teknik işlemler, alanında uzman bir ceza avukatı tarafından profesyonel şekilde yürütülmelidir. Nihayetinde, sosyal medya mecralarındaki içeriklerin kontrolsüz bir şekilde yayılması karşısında bireylerin haklarının etkin korunması, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.