Örgütlü Suçlar
Örgütlü suçlar, TCK m. 78 kapsamında, üç veya daha fazla kişinin bir araya gelerek belirli suçları işlemek amacıyla oluşturduğu hiyerarşik ve süreklilik arz eden yapılarla işlenen suçlardır. Bu suçlar, planlı ve organize bir yapı içinde sistematik biçimde gerçekleştirilir. Sıradan suçlardan farklı olarak kolektif irade ve iş bölümü içerir. Re’sen soruşturulur, uzlaştırma kapsamında değildir ve etkin pişmanlık gibi bazı hâllerde ceza indirimi uygulanabilir. Kamu düzeni açısından ciddi tehdit oluşturur.
Örgütlü suçlar, modern ceza hukukunun en çok mücadele ettiği suç gruplarından birini teşkil etmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 78. maddesinde düzenlenen bu suç tipi, sıradan suçlardan farklı olarak kolektif bir yapı içerisinde, belirli bir plan ve hiyerarşik düzen çerçevesinde işlenmektedir. Ceza hukuku açısından örgütlü suçun mâhiyeti, sadece bireysel bir fiil değil, sistemli ve sürekli bir suç işleme niyeti etrafında birleşmiş bir yapılanmayı ifade eder. Bu yönüyle kamu düzeni, toplumsal güvenlik ve hukuk devleti ilkesi açısından büyük tehdit oluşturmaktadır.
TCK m. 78 uyarınca, üç veya daha fazla kişinin bir araya gelerek belirli bir suçu işlemek amacıyla oluşturduğu yapılar örgüt olarak telâkki edilmektedir. Suç örgütü, yalnızca tek bir suçun işlenmesini değil, süreklilik arz eden bir suç faaliyetinin yürütülmesini amaç edinir. Bu noktada faillerin arasında bir hiyerarşi bulunması, talimat ilişkisi kurulması ve örgüte ait iç işleyiş kurallarının varlığı, suçun unsurları arasında yer almaktadır. Şöyle ki, bireylerin rastlantısal bir araya gelişi değil, organize bir yapı tesis edilmiş olması gerekir. Burada şu soru ortaya çıkmaktadır: Her birlikte suç işleyen grup örgüt olarak kabul edilebilir mi? Cevaben belirtmek gerekir ki, geçici ve rastlantısal birliktelikler örgüt kapsamında değerlendirilemez. Örgütsel yapıdan söz edilebilmesi için hiyerarşi, devamlılık, amaç birliği ve suç işleme kararlılığı gibi unsurların varlığı şarttır. Bu husus, Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında da açıkça ortaya konulmakta, faillerin rollerinin sürekliliği ve örgütsel plan doğrultusunda hareket edip etmedikleri tetkik edilmektedir.
Bu suç bakımından şikâyet şartı söz konusu değildir. Yani, örgütlü suçlar şikâyete tabi suçlardan değildir ve Cumhuriyet savcılığı bu tür suçlarla ilgili olarak re’sen soruşturma yapar. Bunun temel gerekçesi, kamu düzenine yönelik tehdidin yalnızca bireysel mağdurlarla sınırlı olmaması, geniş bir toplumsal zarar potansiyeline sahip olmasıdır. Bu nedenle, soruşturma makamı herhangi bir başvuruya ihtiyaç duymaksızın harekete geçmekle yükümlüdür.
TCK m. 78’e göre düzenlenen örgütlü suçlar uzlaştırma kapsamında da değildir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer alan uzlaştırmaya tabi suçlar genellikle hafif dereceli fiillerdir. Oysa örgütlü suçlar ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren ve yüksek derecede ceza tehdidi içeren fiillerdir. Halbuki uzlaştırma, faille mağdur arasında sosyal barışın tesisine yöneliktir ve örgütlü suçlarda bu mâna ve fonksiyon geçerliliğini yitirir.
Yargıtay içtihatlarında, örgütlü suçların varlığı için yalnızca soyut ilişkilerin yeterli olmadığı, somut delillerle örgüt yapısının ve amaçlılığının ortaya konulması gerektiği belirtilmektedir. Delillerin toplanması sürecinde özellikle haberleşme tespitleri, fiziki takipler ve tanık beyanları büyük önem arz eder. Lakin bu tür verilerin hukuka uygun yollarla elde edilmiş olması da gereklidir; zira adil yargılanma hakkı her aşamada korunmalıdır.
Bu suç tipi açısından zaman aşımı süresi, örgütlü suçun niteliğine göre belirlenmektedir. Örneğin, suç işlemek amacıyla kurulan örgüt suçu için ana suçun cezası dikkate alınarak zaman aşımı süresi hesaplanır. Ancak, örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlenen her suç kendi özel zamanaşımı süresine tabidir. Bu da uygulamada karmaşıklık yaratmakta ve zamanaşımı sürelerinin titizlikle değerlendirilmesini gerektirmektedir.
İndirim sebepleri açısından örgütlü suçlarda özellikle etkin pişmanlık hükümleri önem arz eder. Suç örgütünden kendi iradesiyle ayrılan ve yetkili makamlara bilgi veren kişilere yönelik cezada indirim veya cezasızlık imkânı tanınmaktadır. Bu durum, örgütlerin çözülmesi ve bilgi elde edilmesi amacıyla getirilmiş bir teşvik mekanizmasıdır. Bilâkis örgüt yapısı içerisinde aktif görev alan ve yönetsel sorumluluk taşıyan kişilere bu tür indirimlerin uygulanma imkânı son derece sınırlıdır.
Anayasa Mahkemesi kararlarında, örgütlü suçlar bağlamında iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturma tedbirleri ve tutuklama kararlarında ölçülülük ilkesine özel önem verilmektedir. Hakkında örgütlü suç isnadı bulunan kişilerin lekelenmeme hakkı ve masumiyet karinesi, yargılama sürecinde mutlaka gözetilmelidir. Bu husus, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile de paralellik göstermekte, bilhâssa özel hayatın gizliliği ve adil yargılama ilkeleri ön planda tutulmaktadır.
Burada şu soru sorulabilir: Örgütlü suç isnadıyla karşı karşıya kalan bir kişi hangi haklara sahiptir? Bu kişiler, ifade vermeden önce avukata erişim hakkına sahiptir. Ayrıca, tutuklama gibi ağır tedbirlere karşı etkili başvuru yolları açıktır. Ceza yargılamasında her ne kadar kamu güvenliği ön planda olsa da bireyin hak ve özgürlükleri gözetilmeksizin yürütülen bir süreç, adil yargılanma ilkesiyle bağdaşmaz.
Netice olarak, örgütlü suçlar ceza hukuku açısından hem teknik hem de pratik anlamda son derece karmaşık bir yapıya sahiptir. Suçun delillendirilmesi, örgüt yapısının tespiti ve isnadın ispatı bakımından özenli bir değerlendirme gerekir. Bu süreçte yapılacak küçük bir hata, hem mağdurların hem de şüphelilerin haklarını ihlal edebilir. Ceza yargılamasının başarısı, yalnızca delillerin varlığına değil, aynı zamanda bu delillerin doğru yorumlanmasına ve yasal çerçevede değerlendirilmesine bağlıdır. Bu nedenle, ceza soruşturması ve kovuşturması süreçlerinde, ilgili içtihatlara hâkim, teknik detaylara vakıf ve stratejik yaklaşımlar sergileyebilecek uzmanlardan destek almak, sürecin sağlıklı işlemesi açısından elzemdir. Böylece hem bireysel haklar korunur hem de kamu düzeninin tesisi mümkün olur.