Kamu Görevlileri İçin 4483 Sayılı Kanun Uyarınca Soruşturma İzni Takibi
Kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması yürütülmesi özel usullere tabidir; 4483 sayılı Kanun gereğince görev sırasında işlenen suçlar için doğrudan soruşturma açılamayıp ilgili idari makamdan soruşturma izni alınması zorunludur, bu süreçte verilen izin kararları idari nitelik taşır ve idari yargı denetimine açıktır; nihai ceza sorumluluğuna ilişkin kararlar ise yalnızca bağımsız yargı organları tarafından verilebilir; Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları da bu ilkeyi teyit etmektedir.
Kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması yürütülmesi, özel bir usule tabidir. 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, bu usulü ayrıntılı şekilde düzenlemektedir. Anılan Kanun, kamu görevlilerinin görevleri sırasında işlediği iddia edilen suçlara ilişkin olarak, adli makamların doğrudan soruşturma başlatabilmesi için ilgili idari makamdan öncelikle bir soruşturma izni alınmasını zorunlu kılmıştır. Bu düzenleme, kamu hizmetlerinin aksamadan yürütülmesi ve kamu görevlilerinin keyfi soruşturmalara maruz kalmamasını temin etmeyi amaçlamaktadır.
Soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi süreci, idare hukuku ile ceza hukuku arasında köprü kuran karma bir yapıya sahiptir. Şöyle ki, izin verilmemesi kararı idari bir işlem niteliğindedir ve bu işleme karşı idari yargı yoluna başvurulabilmektedir. Bilhassa görev sırasında ve görev nedeniyle işlendiği iddia edilen fiiller açısından, 4483 sayılı Kanun hükümleri uygulama alanı bulmakta; netice itibariyle doğrudan ceza muhakemesi hükümlerine geçilmeden evvel idari bir ön sürecin tamamlanması gerekmektedir.
İlgili idari makam, soruşturma izni taleplerini değerlendirirken, suçlamanın görevle ilgili olup olmadığını, fiilin mahiyetini ve somut delillerin mevcudiyetini araştırmakla mükelleftir. Lakin bu aşamada verilen karar, ceza sorumluluğu bakımından kesin bir hüküm teşkil etmez. Nitekim Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da, bu iznin yalnızca soruşturma açılabilirliğine ilişkin bir ön karar olduğu, esas suç isnadının ancak bağımsız yargı organları tarafından karara bağlanabileceği vurgulanmıştır.
Soruşturma izni verilmemesi hâlinde, ilgili cumhuriyet savcısı veya suçtan zarar gören, kararın iptali için yetkili idare mahkemesine itiraz edebilir. Bu aşamada idari yargı, yapılan işlemin hukuka uygun olup olmadığını denetler; fiilin görev suçu olup olmadığı, yetki ve usul yönünden hukuka aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarını değerlendirir. Halbuki bazı durumlarda idari makamlar, politik veya idari kaygılarla soruşturma izni vermeyebilmekte; bu da hukukun üstünlüğü ilkesine zarar verebilmektedir.
Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairelerinin kararları, 4483 sayılı Kanun kapsamında verilen soruşturma izni kararlarının ceza yargılamasına etkisini sıklıkla tartışmaktadır. Ceza avukatı, bu süreçlerde özellikle kararların etkilerini doğru analiz ederek, müvekkil lehine hukuki stratejiler geliştirme yükümlülüğünü üstlenmektedir. Zira usule aykırı verilen bir soruşturma izni kararının, ceza yargılamasının ilerleyen aşamalarında savunma hakları üzerinde doğrudan etkili olabileceği unutulmamalıdır.
Soruşturma izni sürecinde idari makamların değerlendirme yaparken tarafsız ve objektif davranması gerekmektedir. Ancak uygulamada kimi zaman tarafsızlık ilkesi zedelenebilmekte, soruşturma izni kararları siyasi veya idari baskılar altında verilebilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da, kamu görevlilerine ilişkin adil yargılanma hakkının sağlanabilmesi için soruşturma aşamasında bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerine uyulmasının önemi vurgulanmıştır. Bu bağlamda ceza avukatı desteği, sürecin her aşamasında müvekkilin haklarının korunması için önem arz etmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere, 4483 sayılı Kanun kapsamındaki suçlar ile genel hükümlere tabi suçlar arasındaki ayrımın doğru yapılması hayati önemdedir. Şayet bir suç, görev sırasında ancak görevle ilgili olmayan bir saikle işlenmişse, soruşturma iznine ihtiyaç bulunmamakta; doğrudan adli soruşturma yürütülebilmektedir. Bu nedenle, olayın niteliğinin doğru tespit edilmesi, hem soruşturmanın ilerleyişi hem de sanığın haklarının korunması bakımından kritik öneme sahiptir.
Ceza muhakemesi sistemimizde, soruşturma izni verilmesine dair kararın kesinleşmesinden sonra, cumhuriyet savcısı esas soruşturmaya geçebilmekte ve ceza davası açılması yönünde hazırlık yapabilmektedir. Ancak bu aşamada da soruşturma izninin kapsamı ile savcılık soruşturmasının kapsamı arasında uyum bulunması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin bazı kararlarında, soruşturma izni kapsamını aşan delil toplama faaliyetlerinin hak ihlali oluşturabileceği belirtilmiştir.
4483 sayılı Kanun uyarınca yürütülen süreçler, sadece bir idari prosedürden ibaret olmayıp, aynı zamanda ceza muhakemesinin başlangıcı için zorunlu bir adımı teşkil etmektedir. Bu süreçte yapılacak her hukuki hata, ilerleyen aşamalarda telafisi güç sonuçlar doğurabilecektir. Ceza hukuku uygulamaları bakımından, soruşturma izni sürecinin titizlikle ve mevzuata uygun biçimde takip edilmesi, adil yargılanma hakkının korunması açısından vazgeçilmezdir.
Kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturmalarda hukuki prosedürlerin doğru bir şekilde işletilmesi ve muhtemel hak ihlallerinin önlenmesi için uzman hukukçuların desteği büyük bir önem taşımaktadır. Ceza avukatı tarafından sağlanacak etkin hukuki yardım, yalnızca savunmanın güçlendirilmesini değil, aynı zamanda idari ve adli merciler önünde hak kaybı yaşanmamasını da temin etmektedir. Şayet bu süreçler profesyonelce yürütülmezse, telafisi güç mağduriyetler meydana gelebilecektir.