İnsanlığa Karşı Suçlar

İnsanlığa karşı suçlar, TCK m. 77 kapsamında sistematik ve yaygın şekilde işlenen, insan onuruna yönelik ağır ihlalleri kapsayan suçlardır. Kasten öldürme, işkence, köleleştirme gibi fiillerin bir organizasyon veya plan çerçevesinde, sivil halka yönelik olarak gerçekleştirilmesi bu suçun temelini oluşturur. Zamanaşımına tabi olmayan bu suçlar, re’sen soruşturulur ve uzlaştırma kapsamında değildir. Cezai sorumluluk, örgütsel yapı ve sistematik eylem koşullarına binâen belirlenir.

İnsanlığa karşı suçlar, uluslararası ceza hukukunun olduğu kadar, Türk Ceza Hukuku’nun da en ağır ve en kapsamlı suç tiplerinden birini teşkil etmektedir. TCK m. 77 hükmü, insan onuruna aykırı fiillerin organize şekilde ve sistematik olarak işlenmesini düzenleyerek, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruma altına almaktadır. Bu suç tipi, sadece mağdurlar üzerinde değil, toplumun bütününde onarılması güç zararlar doğurur. Bu yönüyle hem cezalandırıcı hem de önleyici işlev taşır.

TCK m. 77 kapsamında düzenlenen insanlığa karşı suçların mâhiyeti, savaş ya da barış zamanında işlenmiş olması fark etmeksizin, sistematik ve planlı bir şekilde gerçekleştirilen fiilleri kapsar. Bunlar arasında kasten öldürme, işkence, köleleştirme, zorla çalıştırma, sürgün etme, cinsel saldırı ve benzeri ağır fiiller yer alır. Bu fiillerin tek tek işlenmesi değil, belirli bir plan dâhilinde, geniş kitlelere yöneltilmesi gerekir. Nitekim bu husus, suçu basit bir insan hakları ihlalinden ayıran temel farktır.

Şu soruyu sormak yerinde olur: İnsanlığa karşı suçların diğer ağır suçlardan farkı nedir? Cevaben belirtmek gerekir ki, bu suçlar ferdî fiillerden ziyade kolektif suçluluk çerçevesinde değerlendirilir ve bir devletin, örgütün veya organizasyonun bilgi ve tasarısıyla gerçekleştirilmiş olma özelliği taşır. Bu bağlamda suçun telâkki edilişi yalnızca mağdurun zarar görmesi değil, insanlık vicdanının yara alması şeklinde olur.

Bu suçun unsurları tetkik edildiğinde, öncelikle fiillerin sistematik ve yaygın bir saldırının parçası olması gerektiği görülmektedir. Yani münferit ve izole bir eylem değil, belirli bir plana dayanan ve toplumun bir kesimine yöneltilmiş fiiller söz konusudur. Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri tarafından verilen kararlarda da bu hususlara özellikle vurgu yapılmakta, suçun oluşması için fiillerin süreklilik ve organizasyon unsurlarını taşıması gerektiği belirtilmektedir.

Bu suç tipi açısından zaman aşımı hükümleri bakımından istisnai bir düzenleme getirilmiştir. TCK m. 77 uyarınca düzenlenen insanlığa karşı suçlar zamanaşımına tabi değildir. Bu durum, fiillerin ağırlığı ve toplum vicdanında bıraktığı derin izler göz önüne alındığında isabetlidir. Zira zaman geçse bile bu tür fiillerin etkileri silinmemekte, mağdurlar açısından telafi imkânı her daim varlığını sürdürmektedir.

İnsanlığa karşı suçlar şikâyete tabi bir suç mudur? Hayır, bu suçlar re’sen soruşturulur. Yani suçun mağduru veya yakınları şikâyette bulunmasa dahi, savcılık makamı harekete geçmekle yükümlüdür. Bu yönüyle kamu düzenine doğrudan etki eden suçlar arasında yer alır. Bu özellik, suçun ciddiyetini ve toplum üzerindeki etkisini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Ayrıca, bu suç uzlaştırma kapsamında değildir. Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca uzlaştırmaya tabi suçlar daha çok hafif nitelikte olanlardır. Oysa insanlığa karşı suçlar ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren ve kamu düzenine yönelik saldırı teşkil eden fiiller olarak kabul edilir. Bu sebeple uzlaştırma gibi alternatif çözüm yolları bu suçlar bakımından uygulanamaz.

Anayasa Mahkemesi kararlarında, insanlığa karşı suçların cezalandırılmasında ölçülülük ve adil yargılanma ilkelerine dikkat çekilmekte, ceza süreçlerinin keyfilikten uzak ve hukuki temele dayalı olarak yürütülmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu yaklaşım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile de örtüşmekte; bilhâssa “işkence” ve “insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele” gibi kavramlar AİHM kararlarında sıkça ele alınmaktadır. Böylece Türk hukukunun uluslararası hukukla uyumu sağlanmaktadır.

Bu suçlar bağlamında ceza indirimi sebepleri, genel ceza hukuku kuralları çerçevesinde değerlendirilir. Örneğin, etkin pişmanlık hükümleri veya yardım etme derecesinde kalan fiiller gibi hâller, ceza indirimi nedeni olabilir. Hâl böyleyken, suça katılım biçimi, sanığın iradi katkısı ve mağdura yaklaşımı da hâkim tarafından dikkate alınarak indirim uygulanabilir. Lakin bu tür suçlarda indirimin ölçüsü oldukça sınırlıdır; çünkü suçun ciddiyeti yüksek bir ceza tehdidi gerektirir.

Yargıtay kararlarında ekseriyetle, bu suçların işleniş biçimi ve faillerin organizasyon içerisindeki konumu dikkate alınmakta, sistematikliğin derecesi ve mağdur sayısı, cezanın belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Faile isnat edilen eylemin somut delillere dayanması ve örgütlü yapıya hizmet ettiğinin ortaya konması, mahkûmiyet kararlarının temelini teşkil eder. Bu kapsamda, delil standardı ve ispat yükü oldukça yüksek tutulur.

Şu soruya da değinmek gerekir: İnsanlığa karşı suçların soruşturulması bakımından hangi süreçler izlenir? Cevaben belirtmek gerekir ki, bu suçlarla ilgili soruşturmalar savcılık tarafından re’sen başlatılır. Şüphelinin yurt dışında olması hâlinde bile soruşturma açılabilir. Uluslararası adli iş birliği ve iade talepleri bu bağlamda önem arz eder. TCK m. 13 ve m. 77 birlikte değerlendirildiğinde, evrensellik ilkesinin bu suçlar için uygulanabilir olduğu görülür.

Netice itibariyle, insanlığa karşı suçlar, sadece ceza hukuku bağlamında değil, uluslararası hukuk, insan hakları hukuku ve anayasa hukuku ile doğrudan bağlantılıdır. Bu karmaşık yapının sağlıklı şekilde değerlendirilmesi, hem mağdur haklarının korunması hem de adaletin tesisi bakımından büyük önem taşır. Ceza yargılamalarında yapılacak küçük bir hata, ciddi adalet zafiyetlerine neden olabilir. Bu sebeple, sürecin doğru analiz edilmesi, güncel içtihatların bilinmesi ve hukuki savunmanın teknik donanıma sahip kişilerce yürütülmesi gerekir. Bu bağlamda, savunma makamının temsilcisi olan hukukçuların rolü göz ardı edilemez. Özellikle ağır suçlar söz konusu olduğunda, usule dair bilgi eksiklikleri veya stratejik yanlışlar ciddi sonuçlar doğurabilir. Hâliyle, yargılamanın her aşamasında uzman desteği almak, yalnızca bireysel değil, toplumsal menfaat açısından da önem arz eder.