Dijital Delil Toplama İşlemlerine Karşı Hukuki Müdahale

Dijital çağda bireylerin yaşamı elektronik cihazlarla iç içe geçerken, ceza yargılamalarında dijital delil toplama işlemleri önem kazanmıştır; lakin bu verilerin CMK m.134 ve devamı hükümlerine uygun şekilde, kişisel verilerin korunması ve orantılılık ilkesi gözetilerek elde edilmesi, aksi hâlde delil niteliğinin ve adil yargılanma hakkının zedeleneceği unutulmamalıdır.

Dijital çağda bireylerin yaşamlarının büyük bir kısmı elektronik cihazlara entegre hâle gelmiş olup, ceza yargılamalarında delil elde etme süreci de bu dönüşüme paralel olarak gelişmiştir. Bu kapsamda, dijital delil toplama işlemleri, Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında yürütülen soruşturma ve kovuşturma faaliyetlerinde önemli bir yere sahiptir. Lakin, dijital delil niteliği taşıyan unsurların hukuka uygun yöntemlerle elde edilmesi, adil yargılanma hakkının korunması açısından hayati öneme sahiptir. Zira, usule aykırı şekilde elde edilen dijital verilerin yargılamada delil olarak kullanılmasına izin verilmesi, Anayasa ile güvence altına alınmış temel hakların ihlali sonucunu doğurabilir.

Elektronik cihazlar üzerinde yapılan inceleme, kopyalama, çözümleme ve analiz işlemlerinde, delilin elde edilme biçiminin CMK m. 134 ve devamı maddelerine uygun olup olmadığının titizlikle değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirme yalnızca şekli anlamda bir usul kontrolü değil, aynı zamanda kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliği ilkeleri çerçevesinde maddi bir denetimi de içermelidir. Kişinin rızası dışında elde edilen veri setlerinin kapsamı, orantılılık ilkesine uygunluk açısından analiz edilmelidir. Aksi hâlde, hukuka aykırı şekilde elde edilen dijital içeriklerin delil değeri taşıması mümkün olmayacaktır.

Ceza muhakemesi hukukunda "delil serbestisi" ilkesi esas olmakla birlikte, bu ilke mutlak değildir. CMK m. 206/2-a hükmü uyarınca hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin reddi, mahkemenin hem takdir hem de yükümlülük alanındadır. Delil elde etme sürecinde kolluk görevlilerinin yetkili hâkim kararı olmadan dijital verileri kopyalaması ya da cihazları analiz etmesi, yetkisiz erişim teşkil edebilir ve delil niteliğini ortadan kaldırabilir. Şöyle ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da, kişisel verilerin işlenmesi ve mahremiyetin korunması noktasında orantılılık ve kanunilik ilkesine sıkı sıkıya bağlılık aranmıştır.

Bu çerçevede Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairelerinin kararlarında, dijital delilin elde ediliş usulüne ilişkin sıkı denetim uygulandığı gözlemlenmektedir. Söz konusu içtihatlarda, özellikle yetkisiz veri analizi, veri bütünlüğünün korunmaması ve analiz sırasında kişisel veri kapsamının aşılması hâllerinde, delillerin hukuka aykırı sayılması yönünde kararlar verilmiştir. Bu içtihadi yaklaşım, savunma hakkının güçlendirilmesi ve yargılamanın adilliğinin temini açısından önem arz etmektedir.

Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru kararlarında da dijital verilere yönelik müdahalelerde özel hayatın gizliliği, haberleşmenin gizliliği ve kişisel verilerin korunması hakları çerçevesinde çok yönlü bir değerlendirme yapılmaktadır. Özellikle mahkeme kararı olmadan yapılan veri kopyalama işlemleri, Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan hakların ihlali olarak kabul edilebilmektedir. Bu da delilin reddi sonucunu doğurabileceği gibi, tazminat sorumluluğu veya beraat gibi ciddi sonuçlara yol açabilir.

Ceza muhakemesi sürecinde dijital delillerin teknik nitelikleri dikkate alındığında, bilişim hukuku bilgisi ve siber güvenlik uzmanlarının görüşleri giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Özellikle log kayıtları, IP analizleri, veri bütünlüğü kontrolleri ve hash algoritmaları gibi konular, teknik uzmanlık gerektirir. Bu alanlarda yapılan hatalı yorumlar, masum bireylerin suçlanmasına veya suçluların cezasız kalmasına neden olabilir. Bu nedenle teknik uzman görüşleriyle desteklenen hukuki değerlendirmeler, yargılamada maddi gerçeğe ulaşılmasını kolaylaştırır.

Orantısız veri toplama uygulamaları, delil elde etme sürecinde en çok karşılaşılan ihlallerden biridir. Bir cihazda yalnızca belirli bir dosyanın hedef alınması gerekirken, tüm cihazın yedeklenmesi ve veri havuzunun genişletilmesi, özel hayatın ihlali anlamına gelir. Bu tür uygulamalar, CMK'da yer alan ölçülülük ve gereklilik ilkeleriyle bağdaşmaz. Delil elde etme amacıyla hareket edilse dahi, bireyin mahremiyetine saygı gösterilmesi yasal bir zorunluluktur.

Ceza muhakemesinde önemli bir kavram olan "delil zinciri", dijital veriler için daha da kritik bir hâl almaktadır. Delilin elde edilmesinden mahkemeye sunulmasına kadar geçen sürecin bütün aşamalarının kayıt altına alınması ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi gereklidir. Aksi hâlde delilin kaynağı, bütünlüğü veya güvenilirliği sorgulanabilir ve bu durum, savunma hakkı açısından ciddi zaaflara neden olabilir. Özellikle hash değerlerinin uyuşmaması veya analiz raporlarının standartlara uygun olmaması, delilin çürümesine sebebiyet verebilir.

Yargıtay'ın muhtelif kararlarında, dijital delillerin elde edilme ve değerlendirme sürecinde CMK'ya mutlak surette riayet edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Özellikle dijital içeriklerin bireyin rızası dışında alınması, veri analizine yetkili olmayan kişilerce müdahale edilmesi veya uzman raporlarının teknik yetersizlik göstermesi durumlarında delillerin hükme esas alınamayacağı yönünde kararlar mevcuttur. Bu yaklaşım, yargı pratiğinde hukuki güvenliği sağlamaya yöneliktir.

Dijital delillerin elde edilmesi sürecinde yapılan usulsüzlüklerin yalnızca delil niteliğini ortadan kaldırmadığı, aynı zamanda ceza yargılamasında adil yargılanma ilkesini de zedelediği unutulmamalıdır. Mahkemelerce yapılan değerlendirmelerde yalnızca delilin teknik varlığı değil, elde ediliş sürecindeki tüm detaylar dikkate alınmalıdır. Bu doğrultuda, savunma makamının da aktif ve teknik bilgiyle donanımlı şekilde sürece müdahil olması elzemdir.