CMK m. 40 Uyarınca Eski Hâle Getirme Başvurusu

Ceza muhakemesi hukukunda sürelerin kaçırılması, gerek sanık ve şüpheli gerekse mağdur ve katılan açısından telafisi güç hak kayıplarına yol açabileceğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenen eski hâle getirme müessesesi, mücbir sebep veya haklı özür hâllerinde, adil yargılanma hakkı ile hukuki güvenliğin korunmasını temin eden önemli bir mekanizma olarak devreye girmekte, sürelerin kaçırılması hâlinde yeniden yargılama sürecine katılma imkânı sağlamaktadır.

Ceza muhakemesi hukukunda sürelerin kaçırılması, yargılamanın sonucunu doğrudan etkileyebilecek nitelikte önemli bir hukuki risktir. Bu nedenle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenen "eski hâle getirme" müessesesi, ilgililerin hak kaybına uğramalarını önlemek amacıyla öngörülmüştür. CMK m.40, mücbir sebep veya haklı bir özür nedeniyle sürelerin kaçırılması durumunda, hukuki güvenliğin sağlanması ve adil yargılanma hakkının korunması açısından temel bir güvencedir.

Ceza muhakemesi sürecinde süreler, hem şüpheli veya sanık yönünden hem de mağdur veya katılan bakımından önemli sonuçlar doğurur. İtiraz, istinaf ve temyiz gibi kanun yollarına başvuru süreleri kaçırıldığında, hükmün kesinleşmesi ve telafisi imkânsız hak kayıpları gündeme gelir. İşte bu noktada, CMK m.40 hükmü devreye girerek, yargılamaya yeniden dönülmesine olanak tanır.

Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, sürelerin kaçırılmasına neden olan durumun gerçekten mücbir sebep veya haklı bir özür kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği somut olayın özelliklerine göre takdir edilmektedir. Bu kapsamda, ceza avukatı desteğiyle somut olayın detaylarının doğru bir şekilde ortaya konulması, başvurunun kabul edilebilirliği açısından büyük önem arz eder.

Anayasa Mahkemesi kararlarında, başta adil yargılanma hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddiaları yönünden yapılan incelemelerde, usulü güvencelere ve süre haklarına verilen önem dikkat çekicidir. Şöyle ki, bireyin, savunma hakkının etkin şekilde kullanılabilmesi için gerekli olan süreleri kaçırmaması ya da kaçırmışsa dahi mağduriyet yaşamaması, anayasal güvence altındadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları da bu konuda yol gösterici niteliktedir. AİHM, özellikle fair trial (adil yargılanma) ilkesine atıfla, başvuru sürelerinin katı biçimde uygulanmasının hak ihlaline yol açabileceğini ifade etmiştir. Hal böyle olunca, iç hukukta CMK m.40 kapsamında getirilen eski hâle getirme kurumu, AİHM standartlarıyla da uyumlu bir koruma mekanizmasıdır.

CMK m.40’ta düzenlenen eski hâle getirme talebinde bulunabilmek için, haklı bir özrün veya mücbir sebebin varlığı şarttır. Haklı özür kavramı, genellikle kişinin kendi iradesi dışında gelişen ve süreyi kullanmasına engel olan nedenleri kapsar. Örneğin, ani hastalık, ağır trafik kazası, doğal afetler veya ilgilinin iradesi dışında gerçekleşen diğer engeller, haklı özür kapsamında değerlendirilebilir.

Mücbir sebep ise daha dar ve objektif bir hukuki kavramdır. Mücbir sebep, kaçınılmaz ve önlenemez bir olaydan kaynaklanan gecikmeyi ifade eder. Hukuk doktrininde ve yargı kararlarında, mücbir sebep kavramının dar yorumlanması gerektiği benimsenmiştir. Bu nedenle, başvurularda bu ayrımın net biçimde yapılması elzemdir.

Eski hâle getirme başvurusu, süre geçtikten sonra en geç yedi gün içinde yapılmalıdır. Bu başvuru sırasında, aynı zamanda yapılması gereken işlem de yerine getirilmelidir. Örneğin, süresi kaçırılan istinaf dilekçesi de bu süreyle birlikte sunulmalıdır. Aksi halde başvuru şeklen eksik kabul edilir ve usulden reddedilir.

Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri, eski hâle getirme taleplerini değerlendirirken hem şekli koşulları hem de maddi gerekçeleri ayrıntılı şekilde inceler. Özellikle istinaf başvurusunun süresinde yapılmaması nedeniyle hükmün kesinleşmesi, birçok davada ağır sonuçlar doğurmakta olup, bu gibi durumlarda Bölge Adliye Mahkemelerinin kararları, istikrar kazanan içtihatlar yönüyle belirleyici rol oynamaktadır.

Yargı mercileri, eski hâle getirme taleplerinde özrün veya mücbir sebebin belgelenmesini ve ikna edici şekilde ortaya konmasını beklemektedir. Ceza muhakemesi sürecinde yüklenen suçun ağırlığı ve yargılamanın niteliği, talebin kabul edilip edilmeyeceği hususunda da dolaylı olarak etkili olabilir. Özellikle hapis cezası tehdidi altındaki yargılamalarda, daha geniş bir takdir hakkı kullanılabilmektedir.

Ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri arasında yer alan “lekelenmeme hakkı” ve “masumiyet karinesi”, bu tür başvuruların kabul edilmesini destekleyici ilkesel argümanlar olarak karşımıza çıkar. Zira bireyin, kendini savunma hakkını kullanamadan mahkûm edilmesi, adaletin tesisine aykırıdır.

Özellikle yoklukta verilen kararların varlığı durumunda, ilgili tarafın kararın içeriğinden haberdar olmaması nedeniyle sürelere riayet etmesi fiilen imkânsız hâle gelebilir. Bu durumda ceza avukatı tarafından yapılacak yerinde hukuki tespitlerle eski hâle getirme başvurusu yapılması, anayasal güvenceye dayanan adil yargılanma hakkının somutlaşmasını sağlar.

Halbuki birçok kişi, sürelerin hak düşürücü nitelikte olduğunu ve kaçırılan sürenin geri getirilemeyeceğini düşünerek başvuru yapmaktan imtina etmektedir. Bu yanlış bilgi, hak arama özgürlüğünün kullanımını sekteye uğratmakta; çoğu zaman telafisi imkânsız mağduriyetlere neden olmaktadır.

Ceza muhakemesi pratiğinde, eski hâle getirme başvuruları çoğu zaman teknik hata ve yetersiz gerekçeler nedeniyle reddedilmektedir. Bu nedenle, başvurunun hukuki dayanaklarının sağlam şekilde inşa edilmesi, delillerle desteklenmesi ve başvuru süresine riayet edilmesi son derece önemlidir.

Uygulamada karşılaşılan en sık sorunlardan biri de, başvuru sahibinin hangi mercie başvuracağını bilememesidir. CMK m.40 kapsamında yapılacak başvurular, kaçırılan süreye ilişkin işlemi yapacak olan merciye yöneltilmelidir. Bu bağlamda, hangi merciye, hangi dilekçe ile, hangi ek belgelerle başvuru yapılacağının belirlenmesi, uzmanlık gerektiren teknik bir süreçtir.

CMK m.40 kapsamında yapılacak eski hâle getirme başvuruları, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından kritik bir fonksiyon üstlenmektedir. Lakin bu başvuruların başarılı olabilmesi için hem hukuki gerekçelendirme hem de usul kurallarına uygunluk son derece önemlidir. Ceza yargılamasının teknik boyutları, başvurunun yapılacağı mahkemenin tespiti, delil sunumu, gerekçe inşası ve yasal sürelere riayet gibi hususlar, yalnızca uzman bir ceza avukatı tarafından etkin biçimde yürütülebilir. Bu nedenle, ceza hukukunda karşılaşılan süre kaçırma durumlarında hak kaybı yaşanmaması için, deneyimli bir ceza avukatından profesyonel hukuki destek alınması hayati önemdedir.