Velayet Kararlarının İhlali Nedeniyle Tazminat Davaları
Velayet kararlarının ihlali nedeniyle tazminat davası, velayet hakkına sahip ebeveynin mahkeme hükmünü ihlâl etmesi hâlinde diğer tarafın maddî ve manevî zararlarının telâfisi için başvurabileceği, çocuğun üstün yararını korumayı amaçlayan bir hukuki müessese olarak tanımlanır.
Velayet kararlarının ihlali nedeniyle tazminat davaları, Türk Medeni Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde aile hukukunun en hassas alanlarından birini teşkil etmektedir. Zira çocuk yararına verilen mahkeme kararlarının taraflardan biri tarafından ihlal edilmesi, yalnızca ebeveynler arasındaki uyuşmazlığı değil, aynı zamanda çocuğun üstün yararının da zedelenmesine sebebiyet verir. Bu bağlamda, ihlâle maruz kalan tarafın maddî veya manevî tazminat talep etmesi, hukuk düzeninin ihlâle karşı geliştirdiği doğal bir müeyyide olarak telâkki edilmektedir.
Velayet kararlarının mahiyet itibarıyla kamu düzenini ilgilendiren yönleri bulunduğundan, bu kararların ihlâl edilmesi hâlinde yalnızca disiplinî yaptırımlar değil, tazminat hukuku bakımından da sorumluluk doğabilmektedir. Avukat, hukuk bürosu aracılığıyla müvekkil adına açacağı davada, ihlâlin çocuk menfaatine etkilerini ve karşı tarafın kusurunun kapsamını tafsilâtla tetkik ederek mahkemeye arz etmekle yükümlüdür.
Manevî tazminat talepleri ekseriyetle çocuğun ebeveyniyle kişisel ilişkisinin engellenmesi veya geciktirilmesi hâlinde gündeme gelmektedir. Çocuğun anne veya babasından mahrum bırakılması, kişilik haklarını doğrudan ihlâl ettiği için mahkemece ciddi bir zarar olarak mülâhaza edilmektedir. Bu durumda hâkim, hakkaniyet ve adalet ilkeleri çerçevesinde, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını da gözeterek uygun bir tazminata hükmedebilir.
Maddî tazminat talepleri ise bilhassa çocuğun bakım ve eğitim giderlerinin ihlâl nedeniyle artması hâlinde ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki, velayet hakkını ihlâl eden tarafın keyfî davranışları sonucu diğer tarafın müteaddiden ek masraflara katlanması, haksız fiil sorumluluğu mucibince tazminatla telafi edilmelidir. Burada zararın ispatı önem arz etmekte olup, ilâm hükmünce verilen kararın uygulanmaması hâliyle doğrudan bağlantılı olmalıdır.
Yargıtay içtihatlarında, çocuğun üstün yararı mefhumu merkezî bir ölçüt olarak kabul edilmekte ve tazminat taleplerinin değerlendirilmesinde bu hakikat esas alınmaktadır. Bölge Adliye Mahkemeleri de ihtilafen önlerine gelen dosyalarda, velayet hakkının ihlâlini yalnızca usulî bir sorun olarak değil, aynı zamanda kişilik hakkı ihlâli olarak telâkki etmektedir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında, aile hayatına saygı hakkının anayasal güvence altında olduğu vurgulanmakta, velayet kararlarının ihlâli hâlinde bireyin bu haklarının zedelendiği sonucuna varılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise bilhâssa 8. madde kapsamında aile hayatına yönelik müdahaleleri değerlendirirken, devletin pozitif yükümlülüklerini hatırlatmakta ve ihlâl hâlinde mağdura tazminat imkânı tanımaktadır.
Bu çerçevede, velayet hakkını ihlâl eden ebeveynin kusuru binâen sorumluluğunu doğurmakta, mahkeme de hükmünce zararı gidermek için uygun bir miktar tazminata karar vermektedir. Hâkim, tarafların davranışlarını, ihlâlin süresini ve etkilerini tafsilâtla değerlendirerek, çocuk yararı ekseninde bir çözüm üretir.