Velayet Kararlarının Çocuğun Yaşına Uygun Şekilde Uyarlanması
Velayet kararlarının çocuğun yaşına uygun şekilde uyarlanması, Türk Medeni Kanunu mucibince çocuğun üstün yararı mefhumuna dayanan ve büyüdükçe değişen eğitim, sosyal çevre ve ihtiyaçlarının adalet ilkeleri çerçevesinde yeniden düzenlenmesini ifade eden hukuki bir kurumdur.
Velayet kararlarının çocuğun yaşına uygun şekilde uyarlanması meselesi, Türk Medeni Kanunu’nun temel düzenlemeleri çerçevesinde ele alınması gereken, aile hukukunun en hassas konularından biridir. Zira çocuk büyüdükçe onun gelişimsel ihtiyaçları, eğitim düzeni ve sosyal ilişkileri değişmekte; önceki mahkeme kararları, bu yeni koşulları karşılamada yetersiz kalabilmektedir. Bu sebeple hukuk bürosu nezdinde çalışan bir avukat, velayet hakkının yeniden düzenlenmesi için gerekli başvuruları yaparken, hem iç hukuk mevzuatını hem de uluslararası insan hakları standartlarını göz önünde bulundurmakla yükümlüdür.
Çocuğun yaşına bağlı olarak velayet kararlarının yeniden düzenlenmesi, kanun ve yasa hükümlerinin yanı sıra Anayasa Mahkemesi’nin adalet anlayışını şekillendiren kararlarında da vurgulanan “çocuğun üstün yararı” ilkesine dayanır. Şöyle ki, velayet düzenlemesi yalnızca ebeveynler arasındaki bir menfaat çatışmasının çözümü değildir; bilâkis, esasen çocuğun ruhsal, bedensel ve toplumsal gelişimini güvence altına almayı hedefler.
Uygulamada mahkemeler, özellikle Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri ve Yargıtay denetimi altında, çocuğun yaşının küçük olduğu dönemlerde anne bakımına, ilerleyen yaşlarda ise eğitim ve sosyal çevreye daha çok önem atfetmektedir. Halbuki bu mülâhaza, tek başına belirleyici değildir; her somut olayda sosyal inceleme raporları, tanık beyanları ve pedagojik değerlendirmeler tetkik edilerek ilâm verilir.
Bir velayet kararının yeniden düzenlenmesi talebinde, hâkim öncelikle önceki kararların mâhiyetini ve hâliyle değişen koşulları dikkate alır. Binâen, çocuğun okul hayatında yaşadığı güçlükler, ebeveynlerden birinin yeni yaşam düzeni yahut sosyal çevresindeki değişiklikler, velayetin tekrar gözden geçirilmesine sebep teşkil edebilir. Bu durum, hukukun canlı ve dinamik bir mefhum olduğunu göstermektedir.
Çocuğun yaşına uygun düzenleme yapılması, AİHM içtihatlarında da müteaddiden vurgulanan bir gerekliliktir. Ancak uluslararası standartlar ile Türk Medeni Kanunu arasındaki ilişki, her daim birebir örtüşmeyebilir. Hâliyle, hâkimler tarafından yapılan değerlendirmelerde ulusal yasa hükümlerinin üstünlüğü korunmakta, fakat uluslararası ilke ve hakikatlerden de istifade edilmektedir.
Velayet kararlarında yaşa uygun uyarlamanın önemi, bilhassa ergenlik döneminde belirginleşir. Zira çocuğun kendi görüşünü ifade etme hakkı, Anayasa ve AİHM kararlarının telâkki ettiği üzere, kişilik haklarının doğal bir uzantısıdır. Bu bağlamda mahkeme, çocuğun beyanını mukabilinde değerlendirmek suretiyle hükmünce bir denge kurar.
Velayet kararlarının değişmesi, yalnızca ebeveynlerin talebi üzerine değil, sosyal hizmet birimlerinin raporları veya resen tetkik edilen yeni vakıalar mucibince de gündeme gelebilir. Bu hâl, yasa koyucunun çocuğun menfaatini korumada aktif bir pozisyon öngördüğünü gösterir.
Öte yandan, velayet kararlarının sürekli değişime açık olmasının hukuki istikrarı zedeleyeceği ihtilâfen ileri sürülebilir. Ancak bu mülâhaza, üstün yarar ilkesinin mutlak önceliği karşısında sınırlı bir ağırlık taşır. Çünkü adalet anlayışı, çocuğun gelişen ihtiyaçlarına kayıtsız kalınamayacağını kabul etmektedir.
Velayet kararlarının yeniden düzenlenmesi sürecinde, avukatın görevi, mevcut mevzuat çerçevesinde tüm delilleri tafsilâtla sunmak ve müvekkilinin haklarını en güçlü biçimde savunmaktır. Bu noktada hukuk bürosu nezdinde yapılan hazırlıkların, hâkimin kararına doğrudan tesir eden unsurlar hâlinde önem arz ettiği izahtan varestedir.
Bilâkis, bu tür davalarda yalnızca ebeveyn menfaatine odaklanılması, çocuğun bireysel gelişimine zarar verebilir. Şöyle ki, velayet hakkının düzenlenmesinde ebeveynler arasında tarafsız kalmak, kanun koyucunun öngördüğü adalet düzeninin gereğidir. Çocuğun menfaati ile ebeveynlerin menfaati ihtilafen çatıştığında, çocuğun üstün yararına öncelik tanınması, hukukun hakikât anlayışının bir tezahürüdür.
Velayet kararlarının çocuğun yaşına uygun şekilde uyarlanması, yalnızca bireysel bir talep değil; bilhâssa hukuk düzeninin adalet telâkkisi bakımından zarurîdir. Bu düzenlemeler, yasa hükümlerine ve yerleşik içtihatlara dayalı olarak ilâm altına alınmakta, çocukların gelişim sürecine hukuki bir güvence sağlanmaktadır. Böylelikle hukuk, hem toplumsal barışı hem de bireysel hakları muhafaza eden bir işlev görmüş olur.