Velayet Değişikliği Davası Açılması

Velayet değişikliği davası, boşanma sonrasında esaslı ve süreklilik arz eden değişiklikler hâlinde çocuğun üstün yararını gözeterek açılabilen, mevcut velayet düzeninin adalet, kanun ve mevzuat hükümleri mucibince yeniden tetkik edilmesini sağlayan bir hukukî yoldur.

Velayet değişikliği davası, boşanma kararından sonra ortaya çıkan ve süreklilik gösteren esaslı değişiklikler hâlinde gündeme gelen, çocuğun üstün yararının korunmasını hedefleyen özel bir yargılama türüdür. Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre, velayet hakkı mutlak bir hak olarak telâkki edilmemekte, bilakis çocuğun menfaati doğrultusunda sınırlandırılabilir bir yetki olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda, hukuk bürosu aracılığıyla açılan davalarda, avukat tarafından yapılacak değerlendirmeler, çocuğun psikolojik, sosyal ve fiziksel gelişimini önceleyen bir anlayışla şekillenir. Şöyle ki, velayet hakkının kime ait olması gerektiği değil, çocuğun hangi ebeveyn yanında üstün yararını gerçekleştirebileceği sorusu mahkemenin ilâm hükmünce belirleyici rol oynar.

Boşanma sonrası süreçte ebeveynlerden birinin yaşam tarzında esaslı olumsuz değişikliklerin meydana gelmesi, mahkemeye yansıyan en önemli gerekçelerden biridir. Lakin tek başına ebeveynin özel hayatındaki tercihleri yeterli olmayıp, bu tercihlerin çocuğun gelişimine doğrudan veya dolaylı şekilde olumsuz etkiler doğurması gereklidir. Tetkik edilen Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında da müteaddiden vurgulandığı üzere, velayet değişikliğine gidilebilmesi için durumun geçici değil, süreklilik arz eden nitelikte olması icap eder.

Mevcut velayet sahibinin çocuğa yönelik ilgisizliği, ihmali ya da psikolojik istismara varan davranışları, hukukî bakımdan esaslı değişiklikler arasında mülahaza edilmektedir. Halbuki yalnızca ebeveynler arasındaki kişisel ihtilâflar veya geçici tartışmalar bu davanın açılması için yeterli sebep teşkil etmez. Kanun koyucu, yasa ve mevzuat hükümleriyle çocuğun yararını öncelemiş, anne veya babanın kişisel çıkarlarını ikinci planda tutmuştur. Bu itibarla hâkim, her davada somut olayın şartlarını tafsilâtla değerlendirir.

Velayet değişikliği davasında, diğer ebeveynin hayatında meydana gelen olumlu dönüşümler de dikkate alınır. Zira çocuğun yararını koruyan hukuk anlayışı, yalnızca mevcut velayet sahibinin olumsuzluklarına değil, karşı tarafın sağladığı iyileşmelere de bakar. Mesela, ebeveynin istikrarlı bir iş yaşamına kavuşması, sağlıklı bir aile ortamı tesis etmesi, sosyal çevresinde olumlu bir değişim yaratması hâlinde, bu gelişmeler velayet değişikliğini destekleyici olgular olarak telâkki edilir.

Velayet davasının mâhiyeti gereği, delillerin kapsamlı bir şekilde toplanması zaruridir. Avukat, müvekkil lehine kullanılabilecek delilleri binâen tetkik ederek dava dilekçesini hazırlar. Tanık beyanları, sosyal inceleme raporları, uzman görüşleri ve çocuğun pedagojik değerlendirmeleri, mahkemenin kararında belirleyici rol oynar. Burada, adaletin tesisi için çocuğun yaşına, gelişim düzeyine ve bireysel ihtiyaçlarına uygun bir analiz yapılması önem arz eder.

Anayasa Mahkemesi kararlarında vurgulanan “çocuğun üstün yararı” ilkesi, Türk yargısının istifade ettiği temel referans noktalarından biridir. Çocuğun görüşünün alınması, yaşına ve olgunluk düzeyine göre karar sürecine dahil edilmesi, AİHM içtihatlarında da yer bulan bir husustur. Hâliyle, mahkeme yalnızca ebeveyn beyanlarıyla yetinmez, çocuğun iradesini de objektif ölçütler çerçevesinde değerlendirir.

Velayet değişikliği davalarında sosyal inceleme raporları, hâkimin mülâhazasını yönlendiren önemli belgelerden biridir. Sosyal hizmet uzmanlarının hazırladığı raporlar, çocuğun yaşadığı çevreyi, ebeveyn tutumlarını ve gelişim koşullarını tafsilâtla ortaya koyar. Ancak bu raporlar tek başına hüküm için yeterli olmayıp, hâkim tarafından diğer delillerle birlikte değerlendirilir.

Velayet değişikliği davalarının bir başka önemli boyutu da, tarafların kişisel ilişki hakkıdır. Ebeveynlerden birinin velayet hakkını kaybetmesi, onun çocukla olan bağının tamamen kesilmesi mânasına gelmez. Kanun gereği, kişisel ilişki hakkı korunur, ancak bu ilişkinin çocuğun menfaatine aykırı hâle gelmesi durumunda sınırlandırılabilir. Neticede, mahkemenin telâkkisi çocuğun psikolojik istikrarını korumak yönünde olur.

Velayet davası açılırken, usul kurallarına riayet edilmesi zaruridir. Dava, çocuğun bulunduğu yerdeki aile mahkemesinde açılır. Dava dilekçesinde gösterilecek delillerin hukuka uygun şekilde elde edilmiş olması, mahkemenin ilâm hükmünce önem arz eder. Hükmünce, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen deliller dikkate alınmaz.

Velayet değişikliği davaları, ekseriyetle uzun süren ve taraflar arasında yoğun bir ihtilâf doğuran yargılamalar olarak bilinir. Bu süreçte, tarafların müteaddiden karşılıklı suçlamalarda bulunması olağandır. Ancak mahkeme, bu iddiaları hukukî bir çerçevede tetkik ederek, sadece çocuğun yararına ilişkin sonuçları dikkate alır.

Yargılamanın seyrinde geçici tedbirler de gündeme gelebilir. Hâkim, çocuğun yüksek yararı için velayetin geçici olarak değiştirilmesine karar verebilir. Bu tür tedbirler, davanın neticesi kesinleşene kadar çocuğun korunmasını sağlar. Bilhâssa çocuğun güvenliğini tehdit eden hâllerde, hâkimin hızlı şekilde karar alması adaletin gereğidir.

Velayet davalarının hakikati, ebeveynler arasında bir kazanma veya kaybetme mücadelesi değil, çocuğun geleceğini en iyi şekilde güvence altına alma çabasıdır. Bu nedenle, hâkimler, avukatlar ve sosyal hizmet uzmanları, tüm mefhumu bu bakış açısıyla ele almak durumundadır. Hâliyle, velayet değişikliği davaları, yalnızca hukukî bir prosedür değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk telâkki edilir.