Velayet Davalarında Geçici Tedbir Talepleri
Velayet davalarında geçici tedbir, dava süresince çocuğun bakım, sağlık, eğitim ve barınma gibi acil ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamak üzere hâkim tarafından alınan ve avukatın hukuki müracaatıyla uygulamaya konulan geçici koruma mekanizmasıdır.
Velayet davalarında geçici tedbir talepleri, Türk Medeni Hukuku bakımından çocuğun üstün yararının korunmasını sağlayan en önemli usuli mekanizmalardan biridir. Zira dava sürecinin aylar, hatta yıllar sürebileceği göz önüne alındığında, çocuğun bakım, sağlık, eğitim ve barınma ihtiyaçlarının bu süreçte sekteye uğraması kabul edilemez. Bu nedenle, mahkeme hâkimince ihtiyatî tedbir yoluyla alınacak kararlar, yalnızca geçici nitelikte olsa da, adaletin tesisi ve mağduriyetin önlenmesi bakımından hayati bir işlev üstlenir.
Bu bağlamda, avukat tarafından yapılan tedbir talepleri, hem usule uygunluk hem de ikna edicilik bakımından önem taşır. Tedbirin talep edilebilmesi için dilekçelerde çocuğun acil ve korunmaya muhtaç durumunun tafsilâtla açıklanması gerekir. Hâkim, dosyadaki mevcut delilleri tetkik ederek tedbirin zorunlu olup olmadığına karar verir. Burada esas olan, çocuğun mevcut hayat düzeninin ciddi şekilde sarsılmasını engellemektir.
Uygulamada, geçici velayet düzenlemeleri ile birlikte çocuğun geçici olarak hangi ebeveyn yanında kalacağı, eğitim kurumunun değiştirilip değiştirilmeyeceği, sağlık harcamalarının kim tarafından karşılanacağı gibi hususlar da hükme bağlanabilir. Halbuki bazı durumlarda ebeveynler arasında ihtilafen yapılan anlaşmalar, çocuğun yararına aykırı sonuçlar doğurabilmektedir. Bu hâllerde hâkim, kamu düzenine ilişkin yetkisini kullanarak re’sen tedbir kararı da verebilir.
Geçici tedbirlerin mâhiyeti, nihai hüküm kesinleşinceye kadar süreklilik arz eder. Ancak, tarafların talebi veya yeni gelişmeler karşısında mahkemece değiştirilebilir. Şöyle ki, çocuğun sağlık durumunda meydana gelen ağırlaşma yahut ebeveynin yaşam koşullarındaki radikal değişiklikler hâlinde mevcut tedbirler kaldırılabilir veya yenileri ihdas edilebilir.
Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri’nin yerleşik içtihatlarında, geçici tedbirlerin gerekçesiz şekilde reddedilmesinin istinaf denetiminde bozma sebebi sayıldığı görülmektedir. Bu yaklaşım, çocuğun üstün yararının yargılama boyunca korunmasını teminat altına alır. Yargıtay da müteaddiden verdiği kararlarla, geçici velayet ve tedbir taleplerinde hâkimin geniş takdir yetkisini vurgulamış, ancak bu yetkinin keyfî değil, çocuğun yararına uygun kullanılması gerektiğini belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi bireysel başvurularda, tedbir taleplerinin gerekçesiz reddedilmesi veya uzun süre sonuçsuz bırakılmasını adil yargılanma hakkı kapsamında incelemiş ve ebeveyn ile çocuk arasındaki aile hayatına yönelik ihlallerin giderilmesi gerektiğini mülâhaza etmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise, aile hayatına saygı hakkı bağlamında geçici tedbirlerin zamanında ve etkin şekilde uygulanmamasını hakikat itibarıyla ciddi bir ihlal olarak telâkki etmektedir.
Geçici tedbir talepleri, yalnızca ebeveynlerin menfaatine değil, bilhâssa çocuğun yararına yöneliktir. Bu nedenle, bir hukuk bürosu tarafından hazırlanan dilekçelerde, ulusal mevzuatın yanı sıra uluslararası insan hakları belgelerine de dayanılması, hâkimin ikna edilmesi bakımından büyük önem taşır. Avukat, bu süreçte hem usul ekonomisi hem de çocuğun menfaatlerini gözeterek, talebi teknik yönden eksiksiz sunmalıdır.
Tedbir kararlarının alınmasında hâkim tarafından yapılan değerlendirme, çoğu zaman sosyal inceleme raporlarına dayanır. Ancak, bu raporlar da tek başına belirleyici değildir. Binâen, hâkim, dosya kapsamındaki diğer delillerle birlikte raporları mütalaa eder ve kararını verir. Bilâkis, yalnızca ebeveyn beyanına dayalı tedbir kararları, üst mahkemelerce sıklıkla bozulmaktadır.
İhtiyatî tedbirlerin uygulanmasında, tarafların ekonomik durumları da dikkate alınır. Çocuğun geçici bakım ve eğitim giderlerinin karşılanması için nafaka tedbirine hükmedilmesi imkân dâhilindedir. Bu tedbir, kesinleşmiş bir nafaka ilâmı gibi icra edilebilir ve çocuğun temel ihtiyaçlarının aksamaması sağlanır.
Velayet davalarında tedbir talepleri, hâkim tarafından "mecburiyet" ölçüsünde değerlendirilmelidir. Mevzuat hükümlerince tedbir, müstesna ve geçici bir yol olmakla birlikte, aile hukukuna özgü davalarda bilhâssa çocuğun korunması için daha esnek uygulanır. Bu durum, özel hukukta kamu düzenine ilişkin kuralların ağırlığını ortaya koyar.
Tedbir kararlarının alınması sürecinde, avukat tarafından sunulan belgelerin önemi büyüktür. Sağlık raporları, okul kayıtları, psikolojik değerlendirmeler ve tanık beyanları gibi deliller, hâkimin kanaatini kuvvetlendirir. Ancak bu belgelerin gerçeğe aykırı olması hâlinde, karşı tarafın itirazı üzerine tedbirin kaldırılması da mümkündür.
Aile hukukunda geçici tedbirlerin telâkki edilme biçimi, yalnızca usuli değil, maddi hukuka ilişkin sonuçlar da doğurur. Zira bu tedbirlerle, çocuğun hayat standardı korunurken, tarafların dava süresince yeni ihtilaflara sürüklenmesi de engellenir. Böylece dava sonunda verilecek nihai hüküm, daha az zararla uygulanabilir hâle gelir.
Kanun koyucu, Türk Medeni Kanunu’nda tedbir taleplerine açıkça yer vermiştir. Bu düzenlemeler, hâkimin geniş takdir yetkisini hukuki çerçeveye oturtarak, keyfî uygulamaların önüne geçer. İstifade edilen içtihatlar da göstermektedir ki, hâkimlerin çoğu bu yetkiyi çocuğun yararını merkeze alarak kullanmaktadır.
Geçici tedbirlerin önemi yalnızca yargılama sürecinde değil, aynı zamanda çocuğun psikolojik ve sosyal gelişiminin korunmasında da ortaya çıkar. Hâliyle, bir avukatın bu süreçteki müdahalesi, yalnızca usulî bir görev değil, adaletin sağlanması adına yerine getirilen toplumsal bir sorumluluk olarak telâkki edilmelidir.