Sosyal İnceleme Raporlarının Değerlendirilmesi
Sosyal inceleme raporu, velayet davalarında mahkemenin ebeveynlik yeterliliklerini uzman görüşüyle tetkik etmesini sağlayan ve avukatın eksik veya taraflı tespitlere karşı bilimsel-hukukî argümanlar geliştirerek çocuğun üstün yararını koruduğu bir müessesedir.
Velayet davalarında sosyal inceleme raporu, çocuğun üstün yararının belirlenmesinde başat rol oynayan ve mahkemenin kanaat oluşturmasına imkân tanıyan teknik bir araçtır. Mahkeme, pedagojik ve psikolojik uzmanlığa sahip sosyal hizmet görevlilerinin hazırladığı bu raporları, ebeveynlerin kişisel özelliklerini ve yaşam koşullarını tetkik ederek değerlendirir. Hukuk bürosu tarafından yürütülen süreçte, bu raporun ilmî ve hukukî bakımdan tutarlılığı denetlenmekte; gerektiğinde eksik ya da hatalı mülahazaların düzeltilmesi için müdahale edilmektedir.
Sosyal inceleme raporlarının mâhiyeti, yalnızca ebeveynlerin maddi koşullarına değil, aynı zamanda çocuğun duygusal ihtiyaçlarına da odaklanır. Zira, Türk Medeni Kanunu çocuğun üstün yararını her türlü menfaatin önünde tutmaktadır. Avukat, bu aşamada müvekkilinin haklarının korunması için raporda yer alan gözlemleri telâkki ederek hukukî bir çerçeveye oturtur. Şöyle ki, raporun taraflı ya da eksik düzenlenmiş olması hâlinde, bu durum adalet ilkesini zedeler.
Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi kararlarında, sosyal inceleme raporunun mahkemenin takdir yetkisini sınırlandırmadığı; ancak hâkimin vicdani kanaatini oluşturmada önemli bir mülâhaza aracı olduğu vurgulanmaktadır. Hâliyle, rapor tek başına belirleyici olmayıp, diğer delillerle birlikte tetkik edilmesi gerekir. Bu yönüyle, raporun hukuken taşıdığı mefhum, destekleyici fakat bağlayıcı olmayan bir niteliğe sahiptir.
Yargıtay içtihatlarında ise, sosyal inceleme raporlarının bilhâssa çocuğun psikolojik gelişimini etkileyebilecek hususlarda dikkate alınması gerektiği ifade edilmektedir. Lakin, raporun eksik araştırmaya dayalı olması yahut tarafsızlıktan uzak bulgular içermesi hâlinde, bu rapora binâen hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı sayılmaktadır. Bu noktada, hukuk bürosu ve avukat, raporun yenilenmesi ya da başka bir uzmandan mütalaa alınması yönünde talepler ileri sürebilir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında çocuğun üstün yararının, anayasal güvence altında bulunan aile hayatına saygı hakkının bir uzantısı olduğu belirtilmektedir. Raporda yer alan değerlendirmeler, müteaddiden bu ilkenin ışığında yorumlanmalıdır. Halbuki, raporun şekli unsurlarına indirgenmesi hâlinde, çocuğun üstün yararı ilkesi zarar görür. Bu nedenle, raporun tetkik edilmesi sürecinde hukukun temel değerleriyle uyum aranır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da, çocuğun ebeveyniyle ilişkisinin düzenlenmesi konusunda devletin pozitif yükümlülüklerine işaret etmektedir. İstifade edilen raporların, çocuğun menfaatlerini gözeten nesnel veriler içermesi gerektiği ifade edilmektedir. Bilâkis, tek taraflı değerlendirmelere dayanan raporların, adil yargılanma hakkını ihlâl edebileceği mülahazası yapılmıştır. Bu meyanda, avukatın görevi yalnızca iç hukukta değil, uluslararası hukuk standartları çerçevesinde de savunma geliştirmektir.
Sosyal inceleme raporları çoğu kez pedagojik gözlemler, aile içi iletişim biçimleri ve ebeveynlerin sosyo-ekonomik koşullarına dair tafsilâtla bilgi içerir. Ancak, raporun ilmî dayanaklardan yoksun olması hâlinde, hâkim için sağlıklı bir kanaat oluşturmak güçleşir. Hukuk bürosu, bu noktada metodolojik eksiklikleri tespit ederek raporun güvenilirliğini tartışmaya açabilir.
Velayet uyuşmazlıklarında ihtilafen ortaya çıkan hususların çözümünde, sosyal inceleme raporu yalnızca bir başlangıç noktasıdır. Müstesna bazı hâllerde, raporun içeriği ile tanık beyanları veya uzman mütalaaları arasında çelişkiler görülebilir. Bu gibi durumlarda, avukat, raporun yenilenmesini ya da ikinci bir uzman incelemesini talep ederek çelişkilerin giderilmesini sağlayabilir.
Kanun ve mevzuat, hâkime raporu dikkate alma yükümlülüğü yüklese de, hâkimin takdir yetkisini ortadan kaldırmamaktadır. Nitekim, yasa hükümleri mucibince hâkim, sosyal inceleme raporunu diğer delillerle birlikte mütalaa ederek kararını verir. Bu ilâm, yalnızca çocuğun mevcut şartlarını değil, gelecekteki menfaatlerini de gözetmelidir.
Raporların uygulanabilirliği, ebeveynlerin yaşam şartlarına ilişkin hakikat ile birebir örtüşmeyebilir. Hâliyle, hukuk bürosu, raporun fiilî duruma uygunluğunu sorgulamak zorundadır. Tahayyül edilen ideal aile ortamı ile fiilen mevcut şartlar arasında farklar bulunduğunda, raporun münderecatı eleştiriye açık hâle gelir.
Avukatın rolü, raporun ilmî mefhumunu sorgulamanın ötesinde, müvekkil lehine telâkki edilebilecek her türlü veriyi ortaya koymaktır. Bu görev, yalnızca bireysel hakların değil, toplumsal adalet anlayışının da bir parçası olarak telakki edilmelidir. Ancak, çocuğun güvenliği ve yararı her daim öncelikli mülahaza olarak korunur.
Sosyal inceleme raporlarının, mahkeme kararlarına yansıyan tafsilâtla incelenmesi, uygulamada yeknesaklığın sağlanmasına hizmet eder. Binâen, raporların bilimsel yöntemlerle hazırlanması ve hukukî standartlarla denetlenmesi, müteaddiden vurgulanan bir ihtiyaçtır. Bu itibarla, raporların mahiyet ve mâna bakımından güçlü olması, aile hukukunun gelişimine katkı sağlar.
Velayet davalarında sosyal inceleme raporunun değerlendirilmesi, tarafların ebeveynlik kapasiteleri hakkında ilmî bir çerçeve sunar. Lakin, raporun ilmî eksiklikler taşıması hâlinde, bu durum doğrudan doğruya adaletin tecellisine engel olabilir. Avukatın müdahalesi, raporun tarafsız ve güvenilir kılınması bakımından zaruridir.
Hükmünce, sosyal inceleme raporu yalnızca bir delil değil, aynı zamanda çocuğun yararını merkeze alan bir mülahaza aracıdır. Mefhûm ve hakikat bakımından, raporun adalet anlayışına uygun şekilde tetkik edilmesi, hem iç hukukta hem de uluslararası hukuk düzleminde zorunluluk arz eder. Bu hâliyle, avukatın görevi, raporun ilmî ve hukukî geçerliliğini sorgulayarak, çocuğun yararını bilhâssa gözetmektir.