Şiddet ve İstismar İddialarında Koruma Tedbiri Başvuruları
Çocuğun üstün yararı mefhumu binâen, velayet davasında şiddet veya istismar iddiaları hâlinde avukat 6284 sayılı Kanun mucibince derhâl koruma tedbirleri talep eder ve mahkeme geçici velayet yahut uzaklaştırma kararlarıyla güvenliği temin eder.
Velayet yargılamaları sırasında çocuğun şiddete veya istismara maruz kaldığına dair iddialar ortaya çıktığında, mahkemenin öncelikli vazifesi çocuğun güvenliğini temin etmektir. Bu bağlamda 6284 sayılı Kanun mucibince koruma tedbirleri devreye girer ve avukat, müvekkil adına derhâl başvuruda bulunarak gerekli ilâmların çıkarılmasını talep eder. Çocuğun üstün yararı ilkesi, tüm mevzuat düzenlemelerinin merkezinde yer almakta olup, hâliyle yargı organlarının mülâhaza ve telâkki biçimini doğrudan etkiler.
Şiddet ve istismar iddiaları yalnızca velayet davasının gidişatını değil, aynı zamanda çocuğun yaşamsal haklarını da ilgilendirdiğinden, geçici velayet düzenlemeleri yahut uzaklaştırma kararları alınması bilhassa önem arz eder. Burada mahkemeler, tedbir talebinin aciliyetini değerlendirirken Anayasa’nın çocuğun korunmasına dair hükümlerini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarındaki hakikat vurgusunu da göz önünde bulundurur.
Hukuk bürosu pratiğinde bu tür başvuruların tafsilâtla hazırlanması gerekir. Zira koruma tedbirleri, yalnızca bir tarafın iddialarına dayanılarak değil, mevcut delillerin tetkiki ve müteaddiden yapılacak araştırmalar binâen karara bağlanır. Ancak velayet davasının özelliği gereği, şüphe hâlinde dahi çocuğun güvenliğini önceleyen ihtiyatlı bir yaklaşım ekseriyetle tercih edilmektedir.
Bu aşamada, Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi içtihatları, çocuk lehine geniş yorum yapılması gerektiği mefhumunu ortaya koymaktadır. Hükmünce, çocuğun yaşam hakkı ve bedensel bütünlüğü istisnasız korunmalı, aksi hâlde adalet duygusu ve hukuk güvenliği zedelenecektir. Lakin unutulmamalıdır ki, tedbir kararlarının alınabilmesi için asgari delil standardı sağlanmalıdır.
İstismar veya şiddet iddialarında, sosyal inceleme raporları, pedagog mütalaaları ve tıbbî belgeler mühim deliller olarak değerlendirilir. Mahkeme, bu raporlardan istifade ederek, çocuğun mevcut durumu hakkında kanaate varır. Bilâkis eksik inceleme yapılması, hem kararın isabetini hem de kanun nezdindeki meşruiyetini tartışmalı kılar.
Avukatın bu süreçteki rolü, yalnızca dilekçe yazmakla sınırlı değildir. Hâlbuki, koruma tedbirinin tesisi için delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi, müvekkilin beyanlarının tutarlı şekilde aktarılması da büyük ehemmiyet taşır. Böylelikle mahkemeye çocuğun içinde bulunduğu tehlike tüm tafsilâtıyla sunulmuş olur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamalarında da görüldüğü üzere, devletin pozitif yükümlülüğü, çocukların şiddet ve istismara karşı korunmasını temin etmektir. Bu bağlamda, geçici velayet değişiklikleri veya ebeveynlerden birine yönelik uzaklaştırma tedbirleri, adaletin icrası bakımından zaruri addedilmektedir. Müstesna bazı hâllerde, iddiaların dayanaksız çıkması hâlinde tedbirlerin kaldırılması da mümkündür.
Mevzuatın öngördüğü çerçevede, koruma tedbirlerinin sürekliliği her daim hâkim denetimine tabidir. Ekseriyetle, belirli süreli olarak verilen uzaklaştırma kararlarının uzatılması, yeni delillerin varlığına veya devam eden riskin mâhiyetine göre yeniden değerlendirilir. Çocuğun güvenliği bakımından en küçük risk dahi göz ardı edilmez.
Bölge Adliye Mahkemeleri uygulamalarında, tarafların ihtilafen ileri sürdüğü hususlar değerlendirilirken, çocuğun üstün yararı mefhumu tüm uyuşmazlıkların üzerinde tutulur. Bu anlayış, Anayasa Mahkemesi’nin de müteaddiden vurguladığı üzere, çocukların geleceğine dair tahayyül edilen güvenli ortamın temini için zorunludur.
Koruma tedbirlerinin uygulanmasında karşı tarafın savunma hakları da elbette göz ardı edilmemelidir. Ancak bu hakkın kullanımı, çocuğun güvenliğini geciktirici bir telâkki ile ele alınamaz. Hâliyle, mahkeme karar verirken her iki tarafın menfaatini tartar, fakat önceliği her zaman çocuğun güvenliğine verir.
Bu tür davalarda, hukuk bürosu çalışanlarının ve avukatların mülâhaza yeteneği, yalnızca kanun metnini değil, aynı zamanda içtihatların dayandığı hakikatleri kavramalarıyla ölçülür. Zira hukuk, yalnızca soyut bir normlar manzumesi olmayıp, çocuğun hayatına dokunan somut bir adalet aracıdır.
Velayet davasında şiddet veya istismar iddiası gündeme geldiğinde, koruma tedbirleri yalnızca geçici nitelikte değil, aynı zamanda nihai velayet kararına da etki eden bir faktör hâline gelir. Mahkeme, ilâm oluştururken bu süreçteki tüm bulguları hükmünce dikkate almak zorundadır.
Şiddet ve istismar iddialarında koruma tedbirleri, çocukların yüksek yararı mefhumuna binâen alınmakta olup, müteaddiden geliştirilen içtihatlar da bu yaklaşımı teyit etmektedir. Çocuğun güvenliği, aile hukukunun en temel telâkkisi olarak kabul edilmeli ve tüm mevzuat bu hakikate hizmet edecek şekilde yorumlanmalıdır.