Çocuğun Sağlık ve Tedavi Süreçlerine İlişkin Hukukî Başvurular
Çocuğun sağlık ve tedavi süreçlerine ilişkin hukukî başvurular, velayet hakkının çocuğun üstün yararı mefhumunca kullanılmasını ifade eden bir tanım olup, ebeveynler arasında ihtilâf çıkması hâlinde mahkeme izniyle tıbbî müdahalelerin adalet ve mevzuat çerçevesinde sağlanmasını konu edinir.
Çocuğun sağlık ve tedavi süreçlerine ilişkin hukukî başvurular, velayet hakkının kapsamı içinde önemli bir yer tutmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun hükümlerince velayet, yalnızca çocuğun bakımını değil, aynı zamanda onun tıbbî ihtiyaçlarının da karşılanmasını içeren geniş bir mefhum olarak telâkki edilmektedir. Şöyle ki, ebeveynlerin çocuğun sağlığına dair alacakları kararlarda çocuğun üstün yararı temel ilke hâlindedir ve bu ilke hukuk bürosu uygulamalarında da bilhassa vurgulanmaktadır.
Ancak uygulamada, ebeveynler arasında aşılama, ameliyat veya psikiyatrik tedavi gibi konularda ihtilâfen uyuşmazlık çıkabilmektedir. Bu durumda, avukat aracılığıyla mahkemeden izin talep edilmesi, çocuğun sağlığının korunması açısından zorunlu hâle gelir. Zira mahkemenin vereceği ilâm, yalnızca tarafların taleplerine değil, çocuğun üstün yararına binâen tesis edilmektedir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararları ve Yargıtay içtihatları, bu tür uyuşmazlıklarda hakimin takdir yetkisinin sınırlarını göstermektedir. Hakim, ebeveynlerden birinin rızasına rağmen tıbbî bir müdahalenin çocuğun yaşam hakkını doğrudan ilgilendirdiği hâllerde, anayasal düzenin ve ilgili mevzuatın hükmünce müdahaleye izin verebilir. Bu noktada, çocuğun sağlığı ile ebeveynlerin şahsî kanaatleri arasında hassas bir mülâhaza yapılması gerekir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da ebeveyn hakları ile çocuğun üstün yararı arasında denge kurulması gerektiğini müteaddiden vurgulamıştır. Halbuki bu dengenin tesisi, yalnızca soyut ilkelerle değil, somut olayın tüm tafsilâtla tetkikiyle mümkündür. Çocuğun yüksek yararı, ebeveynlerin dinî veya ideolojik tercihleri mukabilinde ikinci planda bırakılamaz.
Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere, yaşam hakkı ve maddî-manevî varlığın korunması ilkesi, velayet hakkının kullanımında sınır teşkil etmektedir. Bir başka ifadeyle, çocuğun hayatını tehdit eden bir sağlık sorununda, kanun ve yasa hükümleri gereği, mahkeme gerekli tedbirleri almakla mükelleftir. Bu hâliyle velayet hakkı, mutlak değil, çocuğun yararı mucibince sınırlanabilir.
Pratikte, ebeveynlerden birinin tıbbî müdahaleyi reddetmesi hâlinde diğer taraf dava açarak hâkimden müdahale için izin talep edebilir. Mevzuat, ebeveynlerin müşterek velayet hakkını istisnaî hâllerde sınırlandırabilmekte; bu sınırlandırma bilhâssa çocuğun hayatî tehlike altında olduğu durumlarda uygulanmaktadır. Ebeveynler arasında ihtilâf bulunması, tedavinin ertelenmesine yol açmamalıdır. Aksi hâlde çocuğun sağlığına telâfi edilemez zararlar doğabilir.
Ebeveynler arasındaki bu ihtilaflarda mahkeme, yalnızca tarafların beyanlarına değil, uzman raporlarına ve sosyal inceleme sonuçlarına da müracaat eder. Tetkik edilen raporların ilmî ve tarafsız olması, adaletin sağlanması bakımından zaruridir. Bilâkis, taraflı raporların dikkate alınması hâlinde çocuğun üstün yararı göz ardı edilmiş olur.
Bu süreçte, hakimin önüne gelen mesele yalnızca tıbbî bir müdahale değil, aynı zamanda çocuğun geleceği ve yaşam kalitesi üzerindeki etkileridir. Bu bakımdan, mahkeme kararlarının mânâ ve mâhiyeti, salt hukukî bir telkin değil, toplumsal düzeyde de bir hakikat olarak karşımıza çıkar. Çocuğun yararı, bütün bu mülâhazaların merkezinde yer alır.
Öte yandan, tarafların anlaşmaya varmaları hâlinde, mahkemeye başvuruya gerek kalmadan sağlık tedbirleri uygulanabilir. Lakin uygulamada, ebeveynler arasında uzlaşma imkânı ekseriyetle sınırlıdır. Bu sebeple hukukî yollara başvuru çoğu kez kaçınılmazdır.
Hukuk sistemimizin müesseseleri, çocuğun sağlık hakkını korumak amacıyla yeterli araçlara sahiptir. Avukat desteğiyle açılan davalarda mahkeme, kanun ve yasa çerçevesinde hakkaniyetli bir ilâm verir. Bu kararlar, hem Anayasa’nın temel hak ve özgürlük hükümlerine hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin belirlediği standartlara uygun biçimde tesis edilmektedir.
Çocuğun sağlık ve tedavi süreçlerine ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde velayet hakkının sınırları, mevcut mevzuatın hükmünce çocuğun üstün yararına göre belirlenmektedir. Mahkemenin yapacağı tafsilâtlı tetkik, tarafların ihtilâfına rağmen çocuğun yaşam hakkını güvence altına alır. Bu da, hukuk düzeninde adaletin ve insan onurunun korunmasının temel bir yansımasıdır.