Çocuğun Malvarlığı Haklarının Korunmasına Yönelik Hukukî İşlemler
Çocuğun malvarlığı haklarının korunmasına yönelik hukukî işlemler, velayet müessesesinin yalnızca bakım değil malvarlığı yönetimini de kapsadığı, ebeveynin kötüye kullanımı hâlinde vesayet makamı denetimi ve avukat aracılığıyla dava yolunun açıldığı düzenlemelerdir.
Çocuğun malvarlığı haklarının korunmasına ilişkin hukukî işlemler, velayet müessesesinin yalnızca bakım ve gözetimle sınırlı olmadığını, aynı zamanda malvarlığına dair tasarruflarda da ebeveynin sorumluluk ve yetkilerini kapsadığını ortaya koyar. Türk Medeni Kanunu’nda yer alan hükümler, ebeveynin çocuğun malvarlığı üzerinde mutlak bir tasarruf serbestisine sahip olmadığını, bilâkis vesayet makamının iznine tâbi bazı işlemler bulunduğunu açıkça düzenler. Bu husus, çocuğun üstün yararı ilkesiyle doğrudan ilintilidir ve çocuğun mülkiyet, miras ve diğer malvarlığı haklarının adalet içinde korunmasını temin etmeyi amaçlar.
Hukuk tatbikatında sıkça karşılaşılan uyuşmazlıklar, ebeveynlerin malvarlığı yönetiminde menfaat çatışmasına düşmesi yahut çocuğun malvarlığını kötüye kullanması hâlinde gündeme gelmektedir. Avukat bu durumda, vesayet makamına başvurarak tasarrufun iptali, izin verilmesi yahut yeni tedbirlerin alınmasını talep edebilir. Zira mevzuat, çocuğun menfaatini ihlâl eden her türlü tasarrufu geçersiz kılmayı hedeflemektedir.
Kanun koyucu, çocuğun malvarlığının korunmasına dair müesseseleri düzenlerken, bilhâssa aile içi ihtilafların çocuk aleyhine sonuç doğurmaması için güvenlik mekanizmaları öngörmüştür. Halbuki ebeveynlerin telâkki ettiği gibi malvarlığı üzerindeki velayet yetkisi sınırsız değildir; müteaddiden verilmiş içtihatlarda da ebeveynin kişisel menfaati ile çocuğun menfaati çatıştığında mahkemelerin önceliği daima çocuğun yararı yönünde olmuştur.
Mülâhaza edildiğinde, bu düzenlemelerin mefhum ve mâhiyet itibarıyla, yalnızca bireysel bir hakkın korunmasından ibaret olmadığı; toplumsal düzenin ve hukukun istikrarının da temin edildiği görülmektedir. AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları da, mülkiyet hakkının çocuklar bakımından özel bir statü arz ettiğini ve ebeveynin keyfî müdahalelerinin sınırlanması gerektiğini tafsilâtla ortaya koymuştur.
Çocuğun miras yoluyla edindiği mallar, bağış mukabilinde iktisap ettiği haklar veya kişisel emeğiyle elde ettiği kazançlar, kanun hükmünce özel korumaya tabi tutulur. Böyle bir durumda, ebeveynin tasarrufları vesayet makamının denetimi altında değerlendirilir ve gerektiğinde yargı yoluna gidilir. Bu denetim, velayetin çocuğun menfaatine aykırı kullanılmaması için zaruridir.
Hâlinde ortaya çıkan ihtilafen, Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay uygulaması, ebeveynin tasarruflarının iptali, kayyım atanması veya vesayet yolunun işletilmesi şeklinde sonuçlanabilmektedir. Ekseriyetle bu tür davalarda, çocuğun menfaati en geniş şekilde tetkik edilmekte, sosyal inceleme raporları ile bilirkişi görüşlerinden istifade edilmektedir.
Mevzuatın sağladığı bu imkân, hukuk bürosu uygulamalarında çocuğun mülkiyet haklarının korunmasına dair stratejilerin belirlenmesinde temel ölçüt olarak değerlendirilir. Avukat tarafından yapılacak müracaatlarda, hâkimlerin ve vesayet makamının ilâmı, çocuk lehine en uygun çözümün bulunması amacıyla müstakil bir telâkki çerçevesinde ele alınır.
Çocuğun malvarlığı haklarının korunması, yalnızca bireysel menfaatin değil, toplumsal adalet ve hukuki güvenliğin de parçasıdır. Bu bağlamda, Anayasa’nın temel haklara ilişkin hükümleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları arasında müşahede edilen paralellik, hukuk sistemimizin uluslararası normlarla uyumunu göstermektedir.
İstifade edilen bu normatif çerçeve, velayetin sınırlarını belirlerken ebeveynin keyfî davranışlarını engeller. Hâliyle hukukî işlem yapılırken, yalnızca ebeveynin iradesi değil, çocuğun yararı da hükmünce bağlayıcı unsur olarak karşımıza çıkar. Böylece, malvarlığı üzerindeki tasarrufların sınırları hukuk güvenliğiyle çizilmiş olur.
Çocuğun malvarlığı haklarının korunmasına yönelik hukukî işlemler, velayet hakkının tabii bir uzantısı olmakla birlikte, müstakil güvencelere tâbi kılınmıştır. Bu yaklaşım, müteaddiden teyit edilen içtihatlarla da pekişmiş olup, ebeveynin malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin mutlak değil, sınırlı ve denetime açık bir yetki olduğunu ortaya koyar. Çocuğun menfaati ön planda tutulduğunda, hukuk bürosu ve avukat aracılığıyla yürütülen süreçler, adaletin tecellisine ve hukuki güvenliğin tahakkukuna hizmet eder.