Babalık Davası ve Soybağının Reddi Davaları
Evlilik dışı doğan çocukların soybağının kurulması veya mevcut soybağının reddi amacıyla açılan babalık ve soybağının reddi davaları, miras, nafaka ve tazminat haklarını etkileyen, DNA testiyle desteklenen hukuki süreçlerdir.
Toplumsal hayatta, evli olmaksızın sürdürülmüş ilişkiler neticesinde doğan çocukların varlığı bir olgu olarak gözlemlenmektedir. Çoğu durumda ise, çocuğun biyolojik babası çocuğu nüfusuna almamaktadır. Bu durumda, babalık davası açma zarureti hasıl olmaktadır. Günümüzde Tıp biliminin geldiği nokta itibariyle, yapılacak olan DNA testi ile babalık durumu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispat edilebilmektedir. Babalık davasını anne ve çocuğa atanan kayyım açabilmektedir. Bu dava, çocuk bakımından da gerçek biyolojik babası adına nüfusa kaydolmayı sağlacaktır. Bu durumda çocuk mirasçılık haklarını kazanacaktır. Anne için de ayrıca tazminat ve nafaka talep edilebilecektir.
Babalık davası, Türk Medeni Kanunu’nun 301 ve devamı maddeleri mucibince açılmakta olup, hem çocuğun soybağının tesisi hem de kamu düzeninin tesisi açısından mühimdir. Zira soybağı sadece kişisel statüyü belirlemez, aynı zamanda miras hukuku bakımından da temel teşkil eder. Babalık hükmünün tesisi hâlinde, çocuk ile baba arasında hem şahsi hem de mali hak ve yükümlülükler doğar. Misal olarak, çocuk nafakası yükümlülüğü bilhassa bu bağlamda gündeme gelir.
Şu noktada şu soruyu sormak icap eder: Babalık davası açılmadan önce DNA testi yapılabilir mi? Evet, Türk yargılama sisteminde mahkeme, delil tespiti yoluyla önceden DNA testi yapılmasına karar verebilir. Ancak bu delil, ancak davanın açılması hâlinde hükme esas alınabilir. Bu yönüyle DNA testinin yalnızca tıbbî değil, hukukî bir mefhumu da vardır.
Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri uygulamalarında, DNA testinin sonucu kesin nitelikli bir delil olarak telâkki edilmekte olup, babalık hükmünün tesisinde başka delillerle birlikte değerlendirilmesi gerektiği yönünde içtihatlar mevcuttur. Yargıtay da ekseriyetle aynı meyanda kararlar vermektedir. Bu itibarla, DNA testi tek başına babalık ilişkisinin varlığını ispatlamaya yeterli görülmekte, lakin hâkim kanaatinin oluşmasında diğer delillerin varlığı da mütalaa edilmektedir.
Babalık hükmünün tesis edilmesi hâlinde çocuk ile baba arasında kurulan bağ, sadece soybağını değil, aynı zamanda kamu düzenini de ilgilendirdiğinden, bu davalarda Cumhuriyet savcısının da taraf olarak yer aldığı bilinmektedir. Bu husus, davanın tafsilâtla incelenmesini ve hâkimin resen araştırma ilkesine uygun davranmasını zaruri kılmaktadır.
Nihayetinde, babalık davası neticesinde çocuk gerçek biyolojik babası adına nüfusa kaydedildiğinde, çocuk yalnızca soybağını değil, aynı zamanda miras ve nafaka gibi mali haklarını da kazanır. Anne ise, doğum giderleri ve gebelikten kaynaklı zararlar için tazminat talebinde bulunabilir. Şöyle ki, Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca, annenin bu talepleri, dava süreci içerisinde ayrı bir kalem olarak değerlendirilebilir.
Soybağının reddi davası ise baba tarafından açılan bir dava olup, nüfusta kendi adına kayıtlı görülen çocuk ile olan ilişkiyi ortadan kaldırmaya yöneliktir. Çünkü evliliğin devam etmesi durumunda ve boşanmadan itibaren üçyüz gün içinde doğacak çocuk koca adına kayıtlı olacaktır. Eğer kişi, kendi adına kayıtlı görünen çocuğun gerçek babası değilse, soybağının reddi davası açacaktır. Keza bu davayı çocuğun biyolojik babası olan kişi, baba olarak kayıtlı görünen kişiye karşı açabilecektir.
Soybağının reddi davası, Türk Medeni Kanunu’nun 286 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, süre ve şekil yönünden sıkı usule tâbi bir davadır. Şöyle ki, koca, çocuğun doğumunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde bu davayı açmak zorundadır. Aksi hâlde dava hakkı düşecektir. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup, taraflarca ileri sürülmese dahi hâkim tarafından re’sen dikkate alınır.
Şu sual sorulabilir: Soybağının reddi davasında DNA testi yapılması mecburî midir? Bilâkis, hâkim delil serbestisi ilkesi çerçevesinde DNA testi dahil olmak üzere her türlü delili değerlendirebilir. Ancak uygulamada, özellikle biyolojik bağın tespiti açısından DNA testi ekseriyetle kullanılır ve kararın esasını teşkil eder.
Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay uygulamalarında, soybağının reddi davasında DNA testi ile biyolojik bağın bulunmadığı ispatlandığında, soybağının iptali yönünde kararlar verildiği gözlemlenmektedir. Ancak çocuğun üstün yararı ilkesi çerçevesinde, dava sürecinde çocuğun ruhsal durumunun etkilenmemesi adına, mahkemelerce sosyal inceleme raporları da tetkik edilmektedir. Bu yönüyle, sadece hukukî değil, psikolojik ve sosyolojik unsurlar da mülâhaza edilmektedir.
Bu davaların netice itibariyle kişisel statüyü, miras ilişkilerini ve tarafların sosyal rollerini etkileyen önemli davalar olduğu izahtan varestedir. Hâliyle, tarafların dava süreçlerini teknik bilgiye hâkim ve yargılama sürecine vukufiyetle yaklaşan bir avukat nezaretinde yürütmeleri elzemdir. Çünkü yanlış yahut eksik bilgiyle yürütülen işlemler telafisi güç sonuçlar doğurabilir.
Gerek babalık davası gerekse soybağının reddi davası, sadece birer hukukî prosedür değil, aynı zamanda bireylerin kimlik, aidiyet ve mülkiyet haklarıyla doğrudan ilişkili davalardır. Bu tür davalarda, iş hukuku dâhil birçok özel hukuk disiplinini de etkileyebilecek sonuçların doğması ihtimal dahilindedir. Bu itibarla, ihtilafların müteaddiden doğmaması, dava sürecinin doğru şekilde yönetilmesi ve hak kayıplarının önüne geçilmesi için, teknik donanıma sahip, mevzuata ve mukarrerat çerçevesine vakıf bir avukat ile istişare edilmesi, yalnızca bir imkân değil, zaruri bir ihtiyacın tezahürüdür.
Babalık davası açılması ve takibi: Babalık davası açılması süreci, yalnızca dilekçe sunulmasından ibaret bir hukukî işlem değildir; bilâkis, anne ile çocuğun menfaatlerinin korunması için en doğru yolun tetkiki, DNA testiyle delillendirme süreci ve taraf teşkili gibi birçok safhayı ihtiva eder. Bu itibarla, bir hukuk bürosu nezdinde çalışan tecrübeli bir avukatın yönlendirmesi, hem dava dilekçesinin hazırlanmasında hem de delillerin toplanmasında mühimdir. Zira Türk Medeni Kanunu’nun 301 ve devamı maddeleri mucibince açılan babalık davalarında, çocuğun soybağının tesisi yalnızca bir hakikati ortaya koymakla kalmaz, aynı zamanda miras ve nafaka haklarını da doğurur. Avukat, bu süreçte tarafların haklarını koruyacak biçimde yargılamayı sevk ve idare eder; hâkimin re’sen araştırma yükümlülüğü kapsamında ortaya konacak tafsilâtlı bilgilerle, adaletin tecellisini sağlar.
Soybağının reddi davası açılması ve takibi: Soybağının reddi davası, sıkı usule tabi ve hak düşürücü sürelerle sınırlandırılmış bir dava olması bakımından, hukukî mefhumların doğru yorumlanması gereken davalardandır. Misal olarak, TMK madde 286 mucibince bir yıl içinde açılması gereken bu davada, sürenin kaçırılması hâlinde telafi imkânı bulunmamaktadır. Bir hukuk bürosu bünyesinde görev yapan avukat, bu tür davalarda usulî hataların önüne geçmekte ve zaman yönetimi açısından gerekli bilgilendirmeyi müvekkiline yapmaktadır. Ancak avukat desteğiyle müteaddiden karşılaşılabilecek hak kayıplarının önüne geçilebileceği izahtan varestedir. Şöyle ki, soybağının ortadan kaldırılması sadece kayıt düzeltmesi değil, aynı zamanda şahsi ve mali yükümlülüklerin de sona ermesi anlamına geldiğinden, bu sürecin tafsilâtla takibi elzemdir.
DNA testi sürecinin hukukî takibi ve delil niteliğinin yorumlanması: Babalık ya da soybağının reddi davalarında, DNA testi ekseriyetle en kuvvetli delil olarak telâkki edilmektedir. Ancak bu delilin hukukî mâhiyeti, yargılamanın bütününde nasıl kullanılacağı ve testin nasıl talep edileceği gibi meselelerde bir avukatın rehberliği önemlidir. Bir hukuk bürosu tarafından yürütülen süreçte, hâkimden delil tespiti talep edilerek henüz dava açılmadan DNA testi yapılması sağlanabilir. Bu işlem, özellikle delilin kaybolma tehlikesi olan hâllerde önem arz eder. Lakin bu testin dava dosyasına dahil edilmesi ve hükme esas alınabilmesi, ancak yasal yolların doğru kullanılmasıyla mümkündür. Hâliyle, avukat delilin şekli ve içeriği hususunda mahkemeyi yönlendirerek, adaletin doğru tecellisine katkı sunar.
Manevi tazminat taleplerinin mahkemeye sunulması: Anne tarafından açılan babalık davalarında, doğum giderleri, gebelik sürecinde maruz kalınan maddi ve manevi zararlar için tazminat talepleri de ileri sürülebilir. Bu taleplerin kanun çerçevesinde düzenlenmesi, uygun delillerle desteklenmesi ve miktar bakımından yerinde olması için bir hukuk bürosu nezdinde tecrübeli bir avukatın hukuki bilgi ve müktesebatına ihtiyaç vardır. Tazminat talepleri, yalnızca zarar kalemlerinin tetkiki ile sınırlı olmayıp, aynı zamanda bunların mâna bakımından gerekçelendirilmesini de gerektirir. Bu bağlamda avukat, ilgili mevzuat ve içtihatlar çerçevesinde değerlendirme yaparak, davaya en uygun biçimde başvuru yapılmasını sağlar. Netice itibariyle, doğru bir tazminat talebi adaletin ve hakkaniyetin teminini sağlar.
Nafaka talebinda bulunulması, dava açılması ve takibi: Babalık hükmünün kurulmasıyla birlikte çocuk lehine iştirak nafakası talep edilebilir. Bu talebin tutarı, süresi ve ödeme şekli konularında hâkim takdiri devreye girse de, bir avukatın hukuki desteği, talebin eksiksiz ve kanuna uygun şekilde hazırlanmasını sağlar. Bir hukuk bürosu tarafından sağlanan bu hizmet, taraflar arasında ihtilafen doğabilecek hususların önceden öngörülmesine ve çözüme kavuşmasına olanak tanır. Nafaka miktarının tayini sırasında tarafların ekonomik durumları, çocuğun ihtiyaçları ve gelir-gider dengesi mülâhaza edilerek beyan edilir. Şöyle ki, nafaka taleplerinde eksik ya da gereksiz iddiaların yer alması, talebin reddine ya da azaltılmasına sebep olabilir. Bu itibarla, nafaka gibi süreklilik arz eden mali yükümlülüklerde avukat desteği bir mecburiyet hâlini alır.
Vesayet kurumu ile kayyım atanması başvurusu: Çocuğun küçük olması hâlinde, babalık davası çocuğun kendisi adına bir kayyım eliyle açılmalıdır. Bu noktada, vesayet makamına yapılacak başvurunun şekli, dayanağı ve içeriği, yalnızca hukuk bilgisiyle değil, usul bilgisiyle de ilgilidir. Bir avukat, hukuk bürosu vasıtasıyla bu süreci başlatarak, kayyımın tayinini talep eder ve dosyada gerekli evrakları hazırlayarak, sürecin yargısal denetime uygun hâle getirilmesini sağlar. Mesele yalnızca dilekçe yazımı değildir; bilâkis, vesayet dairesinin nezdinde yapılacak her türlü işlemin titizlikle yürütülmesi zaruridir. Zira kayyımın tayini, hem çocuğun menfaatlerini hem de kamu düzenini ilgilendirdiğinden, dava açılmadan önce tamamlanması gereken bir prosedürdür.
Tanıma ve hüküm tescili işlemleri: Mahkemece verilen babalık ya da soybağının reddi ilâmı, nüfus kayıtlarına işlenmeden hüküm neticelenmiş sayılmaz. Şöyle ki, mahkeme kararı doğrudan etki doğurmaz; bunun nüfus müdürlüğüne gönderilmesi ve tescil işlemlerinin tamamlanması gerekir. Avukat, hukuk bürosu çatısı altında bu süreci yöneterek, ilâmın nüfus kütüklerine işlenmesini sağlar. Bu işlem müteaddiden ihmal edildiğinde, kararda yer alan haklar fiilen kullanılamaz. Bu nedenle, kararın resmî kayıtlara işlenmesi süreci izlenmeli, eksiklikler tespit edilerek ilgili kuruma bildirilmelidir. Mülâhaza edildiğinde, bu hizmetin sadece bir yazışma faaliyeti değil, mülkiyet ve miras gibi alanlarda doğrudan hak doğurucu bir mâhiyet taşıdığı görülür.
Uluslararası babalık tanıma davaları: Yabancı ülkede yaşayan kişilerin Türkiye’de babalık tanınması için başvuruda bulunmaları hâlinde, milletlerarası özel hukuk kuralları devreye girer. Bu durumda, hem yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de tanınması hem de Türk mahkemelerinde yeniden dava açılması gerekebilir. Bu süreçte bir hukuk bürosu tarafından sağlanan avukat desteği, hem tanıma-tenfiz davasının açılması hem de mevcut kararların Türk mevzuatına uygun hâle getirilmesini sağlar. Şöyle ki, mahkemeler yabancı kararlarda kamu düzenine aykırılık arar ve gerekli belgelerin usulüne uygun düzenlenmiş olmasını ister. Bu itibarla, milletlerarası hukuk bilgisine hâkim bir avukatın bu süreci yürütmesi, işlemin sıhhati açısından olmazsa olmazdır.