Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Hukukunda Yeni Yükümlülük Dönemi
28 Mart 2025 tarihli yönetmelikle, ödeme hizmeti sağlayıcılarının erişim ve BKM entegrasyon yükümlülükleri yeniden düzenlenmiş, FAST sistemine katılım ve dijital cüzdan izin şartları getirilmiş; düzenlemeler dijital güvenlik ve ekonomik haklar açısından çok boyutlu sonuçlar doğurmaktadır.
Avukat Dr. Tolga Ersoy | 30/05/2025
Ödeme hizmetleri ile elektronik para ihracına ilişkin hukuki düzenlemeler, dijital finansal işlemlerin hızla evrilmekte olduğu çağımızda, finansal sistemin bütünlüğü ve kullanıcı güvenliği açısından hayati bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, 28 Mart 2025 tarihli ve 32855 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelik değişikliği, özellikle çevrim içi erişim altyapısı ve Fonların Anlık ve Sürekli Transferi Sistemi (FAST) ile bütünleşme yükümlülüğü bakımından mühim bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Söz konusu değişiklikler, sadece teknik düzenlemeler olmaktan öte, ödeme hizmeti sağlayıcılarının hukuki sorumluluklarını yeniden şekillendirmekte ve sektördeki rekabet koşullarını da etkilemektedir.
Yönetmelik değişikliği ile 1 Aralık 2021 tarihli düzenlemenin 59. maddesinde yapılan tadilatlar, bilhâssa çevrim içi erişim altyapısının sağlanması ve bu hizmetin diğer yetkili sağlayıcılara açılması yönünde müteaddiden yükümlülükler ihdas etmiştir. Bu kapsamda, nezdinde ödeme hesabı bulunduran ödeme hizmeti sağlayıcılarının, Bankalararası Kart Merkezi A.Ş. (BKM) ile bağlantı kurmaları ve gerekli teknik altyapıyı oluşturmaları zarurî kılınmıştır. Hükmünce, söz konusu yükümlülük FAST sistemine entegre olan veya 2024 yılı ödeme hacmi itibarıyla ilk on içerisinde yer alan kuruluşlar için geçerli olup, yükümlülüğün kapsamı her yıl yeniden hesaplanacaktır.
Peki, bu düzenleme, ödeme hizmeti sağlayıcılarının hukuki sorumluluklarını nasıl etkilemektedir Bu sorunun cevabı, “yükümlülük doğuran teknik eylemler ile kamusal denetim arasında nasıl bir bağ kurulabilir” şeklinde ifade edilebilir. Bu sorunun izahtan varestedir ki cevabı, ödeme hizmetlerinin artık sadece teknik süreçler değil, aynı zamanda hukuki yükümlülüklerin doğrudan tezahür ettiği alanlar olduğudur. Bu itibarla, yükümlülüklerini yerine getirmeyen sağlayıcılar bakımından hem idari yaptırımlar hem de potansiyel tazminat sorumlulukları gündeme gelebilecektir.
Yönetmelikte ayrıca çevrim içi erişim imkânı sağlayan hizmet sağlayıcılarının yükümlülüklerini yerine getirme süreleri de tafsilâtla belirlenmiştir. Buna göre; ödeme hacmi bakımından ilk ona giren ve hâlihazırda çevrim içi erişim sağlamayan kuruluşlar, bu erişimi sağladıktan sonra altı ay içinde ilgili yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır. FAST sistemine dâhil olmayan ancak erişim sağlayan kuruluşlar da benzer şekilde yükümlülük altına girmektedir. Bu geçiş süreci, düzenleyici güvenlik perspektifiyle oldukça uyumludur.
Geçici maddelerde yapılan değişiklikler ise uygulamaya ilişkin kritik takvimlerin ve muafiyetlerin netleştirilmesi açısından mühimdir. Buna göre, dijital cüzdan hizmeti sunan ve henüz faaliyet izni almamış kuruluşların 31 Aralık 2025 tarihine kadar izin başvurusunda bulunmaları gerekmektedir. Ayrıca, hâlihazırda FAST sistemine entegre olan yahut ödeme hacmi itibarıyla ilk on içinde bulunan kuruluşlar, yine aynı tarihe kadar yükümlülüklerini yerine getirmekle mükellef kılınmıştır. Bu tür geçici hükümler, müktesep haklar ile düzenleyici talepler arasındaki dengeyi temin etme bakımından önem arz etmektedir.
Hukuki bakımdan değerlendirildiğinde, yapılan bu değişikliklerin mahiyeti, idare hukuku, tüketici hukuku ve bilişim hukuku ile kesişmektedir. Özellikle kullanıcıların çevrim içi erişim taleplerinin karşılanmaması hâlinde, tüketici hukukuna dayalı taleplerin yanı sıra, kişisel verilerin güvenliği bağlamında da ihtilafen yeni dava türleriyle karşılaşılması ihtimal dâhilindedir. Şöyle ki, kullanıcıların ödeme hesaplarına dair verilerine erişimin sağlanamaması yahut gecikmesi, müteselsilen sorumlulukları da beraberinde getirebilir.
Bu noktada şu soru akla gelmektedir Ödeme hizmeti sağlayıcıları bu yeni yükümlülüklere ne ölçüde hazırdır Tahayyül edilen altyapısal dönüşüm ile fiilî uygulama arasında bir uçurum bulunmakta mıdır Bu soruya cevaben belirtmek gerekir ki, sektördeki büyük oyuncular bu dönüşüme görece hazırlıklı olmakla birlikte, orta ve küçük ölçekli kuruluşlar açısından teknik ve mali zorlukların varlığı izahtan varestedir. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından belirlenen yükümlülüklerin uygulanabilirliği kadar, bu yükümlülüklerin denetimi ve ihlâli hâlinde ortaya çıkacak yaptırımların hukukiliği de ilerleyen dönemde mülâhaza konusu olacaktır.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları çerçevesinde, dijital haklar ve finansal hizmetlere erişim, giderek genişleyen bir hak mefhumu olarak telâkki edilmektedir. Bu bağlamda, çevrim içi ödeme hesaplarına erişimin engellenmesi, bireylerin ekonomik özgürlüklerine doğrudan müdahale teşkil edebilecek niteliktedir. Bilhassa, hizmet sunumunun keyfî biçimde aksaması hâlinde, eşitlik ilkesi ve mülkiyet hakkı gibi anayasal güvence altına alınmış hakların ihlâli gündeme gelebilecektir.
Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında da son dönemde ödeme sistemleri alanında kullanıcı aleyhine ortaya çıkan sözleşme hükümleri ve hizmet aksaklıkları konusunda dikkat çekici bir hassasiyet gözlemlenmektedir. Hizmet sağlayıcının teknik gerekçelere sığınarak erişimi engellemesi yahut geciktirmesi, müspet hukuk çerçevesinde kusurlu davranış olarak mütalaa edilebilmekte ve mukabilinde tazmin sorumluluğu doğabilmektedir.
Yönetmelik değişiklikleri, bu yönüyle sadece kurumsal yapıları değil, kullanıcılar nezdindeki güven algısını da yeniden şekillendirme potansiyeli taşımaktadır. Netice itibarıyla, bu alanda yapılacak her düzenleme, ödeme sistemlerinin güvenliği kadar, bireylerin ekonomik işlemlerini gerçekleştirme serbestisine de temas etmektedir. Hâlbuki bu serbesti, ancak öngörülebilir ve uygulanabilir bir hukuki çerçeve içerisinde anlam kazanır.
İdari ve teknik yükümlülüklerin artırılması, rekabet hukukunu da ilgilendiren yansımalar doğurabilecektir. FAST sistemine katılım sağlama zorunluluğunun bazı aktörler bakımından fiilen bir rekabet engeline dönüşmesi, ileride Rekabet Kurumu nezdinde müstakil soruşturmalara konu edilebilir. Bu bağlamda, mevzuatın teknik boyutu kadar, rekabet düzeni ve piyasa denge gözetimi yönünden de hukuki denetimi gereklidir.
Yönetmeliğin yürürlük tarihi itibarıyla hemen geçerli oluşu, özellikle altyapı yatırımları bakımından yükümlü kuruluşları zaman baskısı altına almaktadır. Bu durum, faaliyet izni başvurularında yoğunluk yaratabileceği gibi, Banka nezdinde işlem sürelerinin uzamasına da yol açabilir. Bu süreçlerin gecikmesi hâlinde, bazı aktörlerin sistem dışına itilmesi gibi sonuçlar da doğabilir. Bu nedenle uygulamada ihtiyatlı ve geçişe imkân tanıyan bir yaklaşım benimsenmelidir.
28 Mart 2025 tarihli düzenleme, ödeme hizmetleri alanında yeni bir dönemin kapısını aralamakta; hem kamu güvencesi hem de hizmet standardizasyonu açısından reform niteliği taşımaktadır. Ancak bu reformun gereği gibi hayata geçirilebilmesi, yalnızca teknik altyapı değil, aynı zamanda hukuki yorum ve uygulamanın da doğru biçimde inşa edilmesini zarurî kılmaktadır. Ceza hukuku perspektifinden bakıldığında ise, yükümlülüklerin ihlali hâlinde dolaylı olarak cezai sorumluluğun doğabileceği durumlar söz konusu olabilecektir. Bu nedenle, hem bireylerin hem de yükümlü kuruluşların ilgili düzenlemeleri tetkik ederek, ihtilaf doğmadan önce müesses hakları ve yükümlülükleri hakkında tafsilâtla bilgi sahibi olmaları, telafisi güç zararların önlenmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında yetkin bir ceza hukukçusunun mülâhaza ve değerlendirmelerine başvurulması, yalnızca mevcut risklerin bertaraf edilmesi için değil, aynı zamanda gelecekte doğabilecek hukuki sonuçların önceden tahayyül edilmesi bakımından da mühimdir.