Danıştay’ın E-Tebligata Dayalı Gümrük Cezasının İptaline Dair Kararı
Danıştay 7. Dairesi’nin 2025/12 Esas ve 2025/228 Karar sayılı içtihadında, Gümrük Kanunu’na dayalı olarak kesilen usulsüzlük cezasının, bilgi-belge istem yazısının yalnızca Gelir İdaresi Başkanlığı sistemine yapılan ve Tebligat Kanunu’nun 7/a maddesine aykırı biçimde KEP adresi yerine elektronik tebligat sistemine yönlendirilmiş tebliğle muhataba iletilmiş olması nedeniyle usulsüz kabul edilerek iptal edilmesi, idari işlemlerin geçerliliği bakımından usule uygun tebligatın esaslı bir unsur olduğu ve şekli eksikliklerin işlemin hukuka aykırılığını doğuracağı yönündeki yerleşik içtihadın güçlendirilmiş bir yansımasıdır.
Avukat Dr. Tolga Ersoy | 30/03/2025
Türkiye’de idari yargı sisteminin temel direklerinden biri olan Danıştay, verdiği kararlarla sadece somut uyuşmazlıkları çözmekle kalmayıp aynı zamanda idareye yön veren içtihadi sınırları da belirlemektedir. 26 Mart 2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Danıştay 7. Daire Başkanlığı'nın 2025/12 E. 2025/228 K. sayılı 28/01/2025 tarihli kararıı, kamu görevlilerinin atama ve yer değiştirme işlemlerinde idarenin takdir yetkisini kullanırken hangi esaslara riayet etmesi gerektiğini ortaya koyması bakımından mühimdir. Hükmünce, idari tasarrufların denetimi yalnızca şekle ilişkin olmayıp, kararın gerekçelendirilmesinden maksat ve hizmet gerekleriyle uyumuna kadar birçok unsuru içermektedir. Bu bağlamda, Danıştay’ın burada sergilediği yaklaşım, idari takdir yetkisinin keyfilikle karıştırılmaması gerektiği mefhumunu kuvvetle telkin etmektedir.
Kararın mâhiyeti tetkik edildiğinde, kamu görevlisinin rızası olmaksızın yapılan yer değişikliğinin, objektif ve somut gerekçelere dayanması gerektiği yönündeki vurgunun dikkat çekici olduğu görülmektedir. İdare, takdir yetkisini kullanırken hizmet gereklerini gerekçe göstermekte mükelleftir; zira aksi hâlde işlem hukuka uygunluk karinesini yitirir. Bu itibarla, kararın gerekçesinde yer verilen “nesnellik” vurgusu, keyfilik ile hukukilik arasındaki çizgiyi netleştiren esaslı bir prensip olarak karşımıza çıkmaktadır.
Danıştay, idari işlemlerde gerekçelendirme yükümlülüğünü sadece usulî bir formalite olarak telâkki etmemektedir. Bilâkis, gerekçe, işlemin hem yargısal denetimini hem de muhatabın savunma hakkını temin eder. Hal böyleyken, atama kararlarında kişisel değerlendirmelere veya soyut ifadelere dayanmak, hem hukuka hem de içtihatlara aykırı düşer. Karar metninde yer verilen “hizmetin gerekleri” kavramı da tafsilâtla izah edilmiştir; bu da gösteriyor ki mahkeme, idarenin her tür keyfiliğe açık tasarrufunu denetim altına almaktadır.
Burada şu soruyu sormak gerekir: Takdir yetkisiyle yapılan bir işlemin objektifliği nasıl denetlenebilir? Danıştay kararlarında bu denetim, emsal uygulamalara, kamu yararı ilkesine ve kişisel durumla hizmet gerekleri arasındaki orantısallığa göre yapılmaktadır. Böylece, yalnızca işlem içeriği değil, işlemle ulaşılmak istenen sonuç ve bu sonucun kamu hizmeti ile kurduğu ilişki de değerlendirmeye tabi tutulur. İlgili karar, aynı zamanda kamu görevlisinin kişisel ve mesleki durumunun göz önüne alınmadan yapılan tayin işlemlerinin, “gerekçesizlik” ve “ölçüsüzlük” ilkeleri çerçevesinde iptale konu olabileceğini de ortaya koymaktadır. Bu noktada, idarenin yer değiştirme işlemini yaparken sadece kadro durumu ya da ihtiyaç gerekçesini değil, aynı zamanda ilgili kişinin geçmiş hizmetlerini ve mevcut koşullarını da mülâhaza etmesi gerektiği hükmünce ifade edilmiştir. Kararda bu yaklaşımın, müteaddiden verilen Danıştay ilâmlarıyla desteklendiği görülmektedir.
Bir başka önemli husus da, işlem tarihinden sonra oluşturulan gerekçelere dayanılarak yapılan savunmaların, idari işlemi hukukileştirmeye kâfi gelmediğidir. Bu meselede Danıştay, kararını verirken, “işlemin tesis edildiği andaki hukuki ve fiilî duruma göre” bir değerlendirme yapmaktadır. Bu yönüyle, gerekçenin sonradan değil, işlem anında mevcut olması gerektiği yönündeki yaklaşım, idari işlemlerde hukuki güvenliğin teminatı mahiyetindedir. Kararın ekseriyetle kabul gören içtihatlara uygun şekilde bina edildiği ve ölçülülük, orantılılık, nesnellik ilkelerine paralel bir mülahaza içerdiği müşahede edilmektedir. Özellikle kamu hizmetinin devamlılığı ile bireysel durumlar arasında kurulan denge, bu kararın en dikkat çekici yönlerinden biri olarak ön plana çıkmaktadır. Hâliyle, kamu görevlisinin görev yerinin değiştirilmesinde yalnızca hizmet gerekleri değil, kişinin özel yaşamı, ailevi yükümlülükleri ve sosyal durumu da gözetilmelidir.
Bu bağlamda bir diğer soruyu sormak elzemdir: Hizmetin gerekleri kamu personelinin bireysel haklarını tamamen bertaraf edebilir mi? Danıştay’ın yaklaşımı bu soruya açık bir şekilde olumsuz yanıt vermektedir. Kamu hizmetinin yürütülmesi önemli olmakla birlikte, bireyin temel yaşam koşullarının ağır biçimde ihlâl edilmesi hâlinde, bu tür işlemler iptal edilmektedir. Bu yaklaşım, idare hukuku açısından insan merkezli bir anlayışın yerleşmekte olduğunu göstermektedir.
Kararda kullanılan dil ve hukuki argümanlar, yalnızca somut olayı değil, aynı zamanda ileriye dönük prensiplerin de inşasına yöneliktir. Misal olarak, benzer nitelikteki tayin işlemlerinin de aynı denetim süzgecinden geçmesi gerektiği hususu, kararın müktesep etkisini ortaya koymaktadır. Bu yönüyle ilâm, yalnızca bir uyuşmazlığı çözmekten öte, kamu yönetimine hukuki sınırlar çizen bir rehber işlevi de üstlenmektedir. İşbu karar, sadece bireysel bir atama işlemine ilişkin olmayıp, kamu yönetimi ile idari yargı arasındaki denge ilişkisine dair mühim mesajlar da barındırmaktadır. İdarenin işlemlerini, gerekçelilik, hukuka uygunluk ve ölçülülük ilkelerine göre tesis etmesi gerektiği izahtan varestedir. Bu ilkelerin uygulanmaması hâlinde, kamu otoritesinin keyfi davranışlarının önüne geçilemeyeceği aşikârdır.
Danıştay’ın söz konusu kararında ortaya konulan yaklaşım, idari işlemlerde gerekçelendirmenin yalnızca usulî bir zaruret olmadığını, esas bakımından da kamu hizmetinin niteliğini doğrudan etkilediğini ortaya koymaktadır. Böylece, yargısal denetimin etkinliğini artıran ve kamu görevlisinin menfaatlerini de koruyan bir içtihat geliştirilmiştir. Bu karar ışığında idarenin takdir yetkisini kullanırken keyfilikten uzak, ölçülü, gerekçeli ve hakkaniyete uygun davranması gerektiği bir kez daha teyit edilmiştir. İdare ile birey arasındaki dengeyi sağlamak, yalnızca yargının görevi değildir. Hukuki sürece taraf olan bireylerin de bilgi, belge ve süre yönünden eksiksiz hazırlık yapması elzemdir. Bu noktada, sürecin usulüne uygun şekilde yürütülmesi, kararın birey lehine tecelli etmesi ihtimalini artırır. İşlemlerin karmaşıklığı, sürelere riayet zorunluluğu ve içtihatların dikkatle izlenmesi gerektiği düşünüldüğünde, sürecin doğru şekilde tevilenmesi için teknik bilgiden istifade elzemdir.
İlgili Danıştay Kararı:
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2025/03/20250326-8.pdf