Avukatlık Kanunu’nun Disiplin Hükümlerinin Anayasa'ya Aykırılık Nedeniyle İptali

Anayasa Mahkemesi'nin 2025/47 sayılı kararı, Avukatlık Kanunu’ndaki disiplin hükümlerini belirsiz ve ölçütsüz bularak iptal etmiş; bu iptal, avukatlar açısından normatif bir boşluk yaratmış ve yeni düzenlemeler yapılmasını zaruri kılmıştır.

Avukat Dr. Tolga Ersoy | 27/05/2025

Anayasa Mahkemesi, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 134. ve 135. maddelerini Anayasa’nın 2. maddesine aykırı bularak iptal etmiştir. Bu kararın bilhâssa Avukatlık Disiplin Hukuku bakımından hukukî ve meslekî neticeleri oldukça mühimdir. Zira bahse konu maddeler, disiplin cezalarının hem maddi sebebini hem de türlerini düzenleyen temel hükümlerdir. Bu hükümlerin yürürlükten kaldırılması, yalnızca normatif bir boşluk yaratmakla kalmaz; aynı zamanda hukuk devleti ilkesi, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri çerçevesinde disiplin müeyyidelerinin uygulanabilirliğini de tartışmalı hâle getirir.

Anayasa Mahkemesi’nin 2025/47 sayılı kararında iptale esas teşkil eden en temel gerekçe, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 134. ve 135. maddelerinde disiplin cezalarına dayanak teşkil eden fiil ve davranışların açık, öngörülebilir ve belirli bir şekilde düzenlenmemiş olmasıdır. Mahkeme, disiplin cezası uygulanabilecek hâllerin genel ve soyut kavramlarla ifade edilmesini, bireylerin hangi davranışlarının hangi hukuki sonuçlara bağlanacağını önceden bilememelerine yol açtığı için Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ve hukuki güvenlik ilkelerine aykırı bulmuştur. Bu çerçevede "avukatlık onuruna aykırı davranış", "meslek düzenine uymamak" veya "dürüstlüğe aykırı davranış" gibi muğlak mefhumlar üzerinden ceza tayin edilmesi, disiplinsizlik eylemleri ile yaptırımlar arasında objektif bir bağ kurulamamasına ve keyfî uygulamalara imkân tanınmasına neden olmaktadır.

Anayasa Mahkemesi, disiplin kurullarına tanınan takdir yetkisinin sınırlandırılmaması ve hangi fiile hangi cezanın uygulanacağının mevzuatta açık biçimde gösterilmemesini, orantılılık ve belirlilik ilkelerine aykırı görmüştür. Her ne kadar 135. madde uyarınca verilebilecek disiplin cezaları tür olarak sayılmış olsa da, bunların hangi eylemlerle ilişkilendirileceğine dair normatif bir bağ kurulmamıştır. Bu nedenle disiplin kurulları, benzer fiiller karşısında farklı ve orantısız yaptırımlar uygulayabilmekte; bu durum ise adalet duygusunu ve mesleki denetimin güvenilirliğini zedelemektedir. Mahkeme, bu yapının Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine ve 38. maddesinde yer alan "suç ve cezaların kanuniliği" ilkesine uygunluk göstermediği kanaatine varmıştır.

Anayasa Mahkemesi, önceki içtihatlarında da benimsediği yaklaşımı bu kararında sürdürerek; sadece Avukatlık Kanunu bağlamında değil, diğer meslek mensuplarına ilişkin benzer disiplin rejimlerinde de aynı anayasal sakıncaları vurgulamış ve sistematik bir değerlendirme çerçevesi oluşturmuştur. Bu karar, avukatların disiplin sorumluluğuna dair düzenlemelerde sadece ceza türlerinin değil, bu cezaların uygulanacağı fiillerin de açıkça ve öngörülebilir şekilde tanımlanması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu yönüyle karar, yalnızca somut normların iptalini değil; disiplin hukukunun genel çerçevesinin yeniden inşasını gerektiren bir normatif reform çağrısı niteliğindedir.

Anayasa Mahkemesi, kararında esas itibariyle disiplin suç ve cezaları arasında yeterli normatif bağ kurulamamış olmasını ve disiplin kurullarına keyfîliğe açık geniş bir takdir yetkisi tanınmasını temel gerekçe olarak göstermiştir. Avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğinde olması ve meslek mensuplarının etik yükümlülüklerle donatılmış olması dikkate alındığında, disiplin hukukunun bu yönüyle ne denli mühim bir fonksiyon icra ettiği izahtan varestedir. Şöyle ki, hukuk bürosu bünyesinde çalışan bir avukatın, müvekkil ile olan ilişkisindeki sadakat yükümlülüğünü ihlâl etmesi hâlinde, hangi fiilin hangi disiplin cezasını gerektirdiğinin açıkça düzenlenmemesi, hem avukatın haklarının korunmasında hem de kamuoyunun adalet duygusunda sarsıntıya yol açabilir.

Bu çerçevede şu soruyu sormak zaruridir: Disiplin cezalarının türü açıkça belirtilmiş olsa da, cezayı gerektiren fiil ve hâllerin kanunda ayrıntılı olarak düzenlenmemiş olması bir kanun boşluğu teşkil eder mi? Cevap tereddüde yer vermeyecek kadar açıktır: Evet, bu durum teknik anlamda bir "kanun boşluğu" değilse de uygulamada fiil-ceza bağlantısını kurulamayan bir "normatif boşluk" doğurur. Zira kanunda belirtilen fiillerin belirsizliği ve cezaların somut fiillere göre takdir edilmesinde bir ölçüt öngörülmemiş olması, disiplin kurullarının keyfî ve farklı uygulamalara yönelmesine imkân tanır. Bu hâliyle disiplin hukukunun temelini oluşturan kanunilik ilkesi zedelenmiş olur. Bu durumun, müteaddiden mahkeme kararlarıyla tespit edilmiş olmasına rağmen halen mevzuatta korunuyor olması da dikkat çekicidir.

Anayasa Mahkemesi kararında, diğer meslek kuruluşlarının disiplin düzenlemeleriyle ilgili benzer iptal kararlarına atıf yapılması, bu sorunun münferit olmadığını, bilâkis Türk meslek hukukunun genelinde gözlenen yapısal bir problem olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, gerek avukatların haklarının korunması gerekse mesleki standartların adil biçimde tesis edilebilmesi için yeni ve açık hükümlere duyulan ihtiyacın altını çizmektedir. Meslekî faaliyeti disiplin tehdidi altında sürdüren bir avukatın, hangi davranışının hangi ceza ile karşılık bulacağını önceden bilememesi, yalnızca bireysel haklara değil; bilhassa mesleğin saygınlığına da zarar verir. Netice itibariyle bu karar, kanun koyucuya önemli bir sorumluluk yüklemekte ve yeni bir düzenleme yapılana kadar hukuk büroları ile avukatların maruz kalacağı belirsizlik ortamını uzatmaktadır.

Peki, bu belirsizlik döneminde ne yapılmalıdır? Mevzuatta açık bir düzenleme yapılana dek, baro disiplin kurullarının nasıl hareket edeceği hususu önem arz etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, disiplin kurullarının artık yalnızca mevcut “kanun hükümlerine” değil; Anayasa Mahkemesi kararının mucibince oluşan yeni normatif çerçeveye de riayet etmeleri gerektiğidir. Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi içtihatlarında da görüldüğü üzere, disiplin cezalarının iptali taleplerinde öne sürülen savunmalar, artık yalnızca maddi vakıaya değil, normların belirlilik ve öngörülebilirlik kriterlerine göre değerlendirilmesine de dayanmaktadır. Bu yönüyle Anayasa Mahkemesi kararı, disiplin hukukunun sadece maddî ceza rejimini değil; aynı zamanda şekli adaletini de yeniden tanımlamaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin 2025/47 sayılı kararı Avukatlık Disiplin Hukuku bakımından mühim bir dönüm noktasıdır. Her ne kadar kararın yürürlüğe girmesi dokuz aylık bir süreyle ertelenmişse de, bu süre zarfında ortaya çıkan boşluk, mevzuatın acilen yeniden yapılandırılmasını elzem kılmaktadır. Kanun koyucunun bu iptal kararını müteakip, gerek disiplin fiillerinin tanımı gerekse cezaların somut eylemlerle irtibatlandırılması hususunda tafsilâtla ve belirli kriterler çerçevesinde düzenleme yapması, meslekî güvenlik kadar hukuk devleti ilkesinin de gereğidir. Bu itibarla, avukatların haklarının korunması ve hukuk bürosu faaliyetlerinin istikrarlı biçimde sürdürülebilmesi için, telâkki edilen bu iptal kararından istifade ile müstesna bir yasal çerçeve oluşturulması zarureti hasıl olmuştur.

Anayasa Mahkemesi’nin ilgili kararı:

https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/Dosyalar/Kararlar/KararPDF/2025-47-nrm.pdf