Boşanma davalarında sıkça karşılaşılan durumlardan biri, tanık ifadelerinin Mahkemece ne şekilde değerlendirileceğidir. Çoğu zaman yaşanan olayların şahidinin, taraflardan birinin yakın akrabaları olduğu görülmektedir. Hayatın olağan akışına göre bu son derece normaldir, zira çoğu zaman evli çiftlerin arasındaki tartışmalar aile çevresinde cereyan etmektedir. Ancak uygulamada, akrabaların yakınlık derecesini dikkate alan Mahkemenin, bu beyanlara itibar etmediği durumlar da olmaktadır.
Yargıtay’ın geçtiğimiz ay verdiği bir karar, bu konuda izlenmesi gereken yolu şüpheye mahal bırakmayacak şekilde göstermektedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/20439 E. 2016/13818 K. sayılı 17.10.2016 tarihli içtihadında, ilke olarak aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olduğunun kabul edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Şöyle ki;
“Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. (HMK m. 255) Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde davalı-karşı davacı kadının eşine ‘şerefsiz, hayvan oğlu hayvan, erkeklik mi bu’ diyerek hakaret ettiği, ‘biz aşiretiz seni öldürürüm’ diyerek tehdit ettiğine dair ve olaylara çok yakın tanık sözlearine değer verilerek isteğin kabulü gerekirken bu yön gözönünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/20439 E. 2016/13818 K. sayılı 17.10.2016 tarihli içtihadı.)
Bu içtihat, boşanma davalarında Mahkemelerin tanık beyanlarına yaklaşımında izlenmesi gereken ilkeleri göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Akraba ve hısım tanıklarının beyanları, aksi yönde deliller ve olgular mevcut olmadığında, değerden düşmeksizin itibar edilecektir.